Yalnız Kılıç Bölüm 9
Sabah olmuş ve gün doğuyordu.
Ken, "Ciddi misiniz?" diyerek kahkaha attı. Yukito gözlerini yavaşça açmaya çalıştı ama hâlâ uyku sersemiydi. Ken gülüşünü tutmaya çalışarak alaycı bir şekilde konuştu:
—Hadi uyanın, aşk sırası değil.
Yukito gözlerini ovuşturarak sordu:
—Ne aşkı? Ne oldu ki?
Tam o anda göğsüne yaslanmış Yuko'nun başını fark etti. Yuko, belini çok sıkı sarıyordu. Yukito bir an utanıp dondu ama içinde fırtına gibi esen bir heyecan vardı. Köyde arkadaş edinecek kişi bile neredeyse yoktu, ama şu an göğsünde uyuyan bir kız vardı—hem de hoşlandığı bir kız (kendisi henüz bunun farkında olmasa da).
Yukito usulca Yuko'ya seslendi:
—Yuko, uyanır mısın lütfen?
Bir yandan utanıyor, bir yandan da bu anın hoşuna gittiğini hissediyordu. Yuko'yu uyandırıp bu anı bozmak istemiyordu ama Ken onları izliyordu. Heyecan ve utanca daha fazla dayanamıyordu.
Yuko, gözlerini bile açmadan kısık bir sesle inledi:
—Beş dakika daha, lütfen...
Başını biraz oynattı ve Yukito'nun kucağına daha da yerleşti.
Yukito, nezaketli bir ses tonuyla konuştu:
—Uyumanda sıkıntı yok da... Bir an duraksadı.--Şey... Beni sıkıyorsun.
Yuko esneyerek sordu:
—Ne sıkmasından bahsediyorsun?
Gözlerini açtığında, Yukito'ya sıkı sıkıya sarıldığını fark etti. Bir anda yüzü kızardı, panikleyip hızla geri çekildi:
—Özür dilerim! Özür dilerim! Yemin ederim, kötü bir niyetim yoktu! Gerçekten!
Kafasını toparlamaya çalışırken kendi kendine düşündü: Ken'in yanına yattığımı sanıyordum! Wagaggggghhggg!
Yuko'nun "Kötü bir niyetim yoktu"demesi, Yukito'nun hoşuna gitmişti. Kendini tutamadan hafifçe gülümsedi ama güldüğünü fark edince hemen yana tarafa baktı. Yuko, onun gülümsediğini görünce, Yukito'nun bu durumdan rahatsız olmadığını hissetti ve içi biraz rahatladı. Eğer mahcup hissetmiyor olsaydı, bu gülümsemenin Yukito'nun da kendisinden hoşlanmaya başladığının işareti olduğunu anlayabilirdi.
Yukito, durumu geçiştirmek için:
—Neyse, kalkalım artık. dedi.
Üçü, ormanın içinden geçerek yol almaya başladılar. Yuko, Yukito'nun gülümsemesi sayesinde bir nebze daha rahatlamıştı ama hâlâ mahcup hissediyordu. Uzun yürüyüş boyunca ara ara utanarak özür diledi.
Uzun yürüyüşün ardından sonunda kraliyet ailesinin şatosuna yaklaştılar.
Ken gözlerini kısarak sessizce fısıldadı:
—Biri bizi izliyor.
Yukito, anlamamış bir ifadeyle:
—Biri bizi mi izliyor? Ne? diye sordu.
Seri ayak sesleri giderek yaklaşıyor gibiydi. Ses gittikçe artıyordu.
Yuko endişeyle:
—Dikkat edin, bir şey üstümüze geliyor sanki! dedi.
Ken, hızlı bir şekilde konuşmaya başladı:
—Hızlı hareket etmemiz lazım, Yukit—
Bir anda durdu. Yukito'nun orada olmadığını fark etti.
—Yukito! Neredesin?! diye bağırdı.
Hemen ardından arkasına dönüp Yuko'ya seslendi:
—Yuko, geri çekil!
Ama Yuko da kaybolmuştu.
Ken, gözlerini açarak etrafına bakındı:
—S*ktir! Neredesiniz?! Yuko! Yukito!
Bir anda gözleri karardı.
Bir sesle uyandı:
—İyi misin? Ken! Ken! Uyan!
Yukito, başında durmuş onu uyandırmaya çalışıyordu.
Ken, yerden hızla kalkarak paniğe kapıldı:
—Ne oluyor?!
Etrafına baktığında, bir hücrenin içinde olduklarını fark etti. Hemen parmaklıklara yürüyerek sert bir sesle sordu:
—Neredeyiz biz?!
Ellerini sıkıca demirlere koydu. Hücrenin olduğu koridor küçüktü ve yalnızca kısık gaz lambalarıyla aydınlatılıyordu.
Tam o sırada, ayak sesleri duyulmaya başladı. Bir adam yaklaşıyordu ama yüzünü ışığın gelmeyeceği şekilde gizliyordu. Zaten gaz lambaları da oldukça kısıktı, yüzünü görmek pek mümkün değildi.
Ken, başını parmaklıklara yanaştırarak bağırdı:
—Kimsin sen?!
Yukito da ona eşlik etti:
—Evet, kimsin sen?!
Adam, sakin ve gururlu bir sesle konuştu:
—Ben... Kahramanların onuru, kahraman gruplarının lideri Hideki.
Işığa yaklaşarak yüzündeki sinsi gülüşü gösterdi.
Tam o anda, Yukito'nun içinde korkunç bir duygu tazelendi.
Annesini ölü bulduğu an…
Adamın yüzü, o gece evden çıkan kahramanın yüzüyle aynıydı.
Hideki, başını hafifçe yukarı kaldırıp, küçümseyici bir ifadeyle konuştu:
—Sen miydin, çirkin iblis?
Ken ve Yuko'ya dönerek:
—Bakıyorum da, yeni arkadaşlar edinmişsin.
Yukito'nun gözleri büyüdü. Ellerini parmaklıklara sıkıca kavradı, damarları belirginleşmişti.
Bağırarak sordu:
—Annemin katili sensin, değil mi?!
"İblis" kelimesinden ne kastettiğini anlamamıştı ama içinde derin bir nefret vardı. Annesinin ölümü o kadar büyük bir şok yaratmıştı ki, onu öldüreni düşünmeye bile fırsatı olmamıştı. Ama şimdi, yüzünü görünce ne kadar nefret ettiğini fark etti.
Dişlerini sıkarak tekrar bağırdı:
—Babam nerede?! Babamı tanıyorsan, seni öldürür, pislik herif!
Hideki başını hafifçe yana eğerek sinsi bir gülümseme takındı:
—Senin baban?
Bir an duraksadı, ardından alaycı bir ses tonuyla ekledi:
—Deney faremi diyorsun yani.
Yukito, şaşkınlık ve öfke içinde sordu:
—Ne anlatıyorsun sen?!
Hideki, sinsi gülüşünü büyüterek devam etti:
—Baban bir iblisti. Onu deney farem olarak kullandım.
Bir adım geri çekildi, soğukkanlı bir ifadeyle devam etti:
—O öldü. Aileniz yok oldu, lanet iblisler.
Yukito, duydukları karşısında şok içinde dizlerinin üzerine düştü. Başını eğerek, kendi kendine fısıldadı:
—Babam... öldü mü...