Yalnız Kılıç Bölüm 8
Yukito ve Ken ayağa kalktı ve üzerlerindeki tozu temizlediler. Yukito, kararlı bir duruşla içinden:
Daha çok çabalamalıyım… Daha çok güçlenmeliyim…
Sonra Ken'e dönerek güler yüzle,
— Teşekkürler, Ken.
Ken gülümseyerek karşılık verdi:
— Ne demek, Yukito? Biz bir ekibiz, birbirimizin arkasını kollamamız lazım.
Öğle vakti olmuştu. Ken, esneyerek konuştu:
— Bugünlük bu kadar macera yeter. Erkenden dinlenelim.
Sonra Yuko'ya bakarak ekledi:
— Hem Yuko da yoruldu. Yarın yolculuğumuza devam ederiz.
Ken, yakacak için etraftan birkaç kuru dal parçası topladı. Yukito, yanlarında taşıdıkları çuvalın içinden birkaç battaniye çıkardı ve uzanacakları yeri ayarladı. Yuko da ateşi yaktı. Böylece dinlenmeye başladılar.
İlk uyku nöbeti Yuko'daydı. Yukito biraz dinlendikten sonra nöbeti devraldı. Yuko'nun uyuduğundan emin olduktan sonra, kamp kurdukları yerin yakınına ayağıyla bir çizgi çekti ve önceden X işareti koyduğu ağaçları hedef tahtası olarak kullanarak uzaktan atış yapmaya başladı.
Hançerlerini ağaçtan almaya giderken içinden:
Güçlenmeliyim… Daha da güçlenmeliyim… Babamı bulmalıyım… İblisleri öldürmeliyim…
Hançeri ağaçtan söküp eline aldı ve kabzasını sıkarak mırıldandı:
— Annemin intikamını almalıyım...
Atış noktasına geri döndü ve hançerin uç kısmından tutarak fırlattı. O anda elinin çizildiğini fark etti ve kan akmaya başladı.
— Agh… Elim…
Tam o sırada, Ken ve Yuko'nun dinlendiği bölgeden yavaş yavaş gelen bir ayak sesi duyuldu.
Yuko, uykulu bir sesle:
— Cidden, bu saatte çalışıyor musun?
Yavaş adımlarla yanına yaklaşırken Yukito elini arkasına sakladı.
— Yuko, uyandın mı?
Yuko, hafifçe gülümseyerek:
— Gördüm, saklamana gerek yok.
Yukito mahcup bir şekilde gülümseyerek:
— Gördün, demek…
Elini arkasından çıkardı. Yuko, Yukito'nun eline bakarak:
— Neyse ki ufak bir çizik… Çalışırken daha dikkatli olmalısın. Daha derinden kesseydin ne yapardık?
Yuko içinden: Neler oluyor, kalbim hızlanıyor?
Yukito hafifçe başını eğdi. Yuko, onun kanayan elini avuç içi yukarı bakacak şekilde tuttu.
— Gel, elini saralım.
Yavaşça dinlendikleri yere doğru ilerlediler. Yuko içinden bağırıyordu:
Uwwww! Elini tuttum! Hem de kanayan elini! Önce sırtına dokundum, şimdi de elini tuttum! Ne oluyor bana?! Sanırım bayılacağım! Wuaaaaaaa!
Hafifçe öksürdü, ekipmanlar arasından bir bandaj çıkardı ve Yukito'nun elini sarmaya başladı.
— Bandajı sıkacağım biraz, acıtabilir.
Sardıktan sonra Yukito üzgün bir şekilde yere baktı. Yuko, onu izlerken içinden geçirdi:
Üzgün görünüyor… Ona sarılıp sırtını sıvazlamam lazım ki morali yerine gelsin… Ama nasıl yapacağım? Yapabileceğime inanmıyorum… Çünkü çok utanıyorum! Birkaç gündür tanıştık ve ben ona çok yakın davrandım. Hakkımda kötü şeyler düşünmüyordur, umarım…
Kafasını iki yana salladı, hafif bir tebessümle Yukito'ya sarıldı ve sırtına dokundu.
— Aşırıya kaçmaya gerek yok. Biz bir ekibiz. Hep beraber üstesinden geliriz. O yüzden şimdi dinlenmene bak.
Yuko içinden:
Waaaaaa! Yaptım! Hoh… Sakin… Sakin… Belli etmemeye çalış… Tek gayem Yukito'yu neşelendirmek! Yoksa gecenin bu saatinde, yalnız, ona sarılmamın başka bir sebebi olamaz! Evet, evet!
Hızlıca Yukito'yu bıraktı, gergin bir gülümsemeyle başını kaşıdı ve ona baktı. O sırada Yukito'nun gözlerinden yaş akmaya başladı.
Yuko şaşkın gözlerle Yukito'ya baktı.
Yukito, Yuko'ya bakarken annesinin hayali gözünde canlandı. Dayanamayıp Yuko'ya sıkıca sarıldı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Yuko sarılmasına karşılık vererek:
— Lütfen, Yukito…
Yukito sarılmayı bırakır ve gözyaşlarını siler.
— Ben senin yerine nöbet tutarım. O yüzden biraz dinlen.
— Ben senin yerine nöbet tutarım, o yüzden biraz dinlen.
— Emin misin? Sen de çok yorulmuştun.
Yuko, gülümseyerek:
— Buna benden çok senin ihtiyacın var.
Yukito, Yuko'nun teklifini kabul etti ve onun uzandığı yerde dinlenmeye başladı.