Yalnız Kılıç Bölüm 4

Yemekler yenmiş, herkes uykuya dalmıştı. Yukito için yarın önemli bir gündü. Kendini geliştirmeliydi ve bunu istiyordu.

Şafak sökmeye başladı. Ken, Yukito'nun odasının kapısına vurdu ve seslendi:

— Yukito uyan, antrenman zamanı! Geç kalırsan ceza alırsın.

Yukito, bedensel ve ruhsal yorgunlukla zar zor uyanabildi. Esneyerek,

"Ah, tamam, geliyorum," dedi ve yorganı ayağıyla ittirdi. Doğrulup yataktan indi. Sırtını kaşıyarak kapıya yöneldi. Kapıyı açtı ve gözünü ovarak Ken'e günaydın dedi. Ken, samimi bir gülümsemeyle konuştu:

— Sana bir tavsiye, büyükbabam o kadar iyi biri değil. Dikkatli ol.

Yukito, kendini evine alan biri hakkında bunu duyunca şaşırdı.

"Ah, tamam, ederim," dedi ama içinden "Aslında iyi biri gibi," diye düşündü.

Usta ve sınıf antrenman odasındaydı ama ustanın sırtında örme bir çanta vardı. Yukito ve Ken dışında iki kişi daha vardı. Yukito, şaşkınlıkla iki kişiye ve Ken'e baktı.

— Her zaman bu kadar kalabalık mıydı?

Yaşlı usta Yukito'nun acemi sorusunu maruz gördü ve konuşmaya başladı:

— Bu gün yeni öğrencimiz Yukito aramızda.

Kimse konuşmadan Yukito'ya bakar. Yukito dışlanmış hisseder.

Yaşlı usta:

— Yukito, sen benimle gel. Ken, sende diğerlerini çalıştır.

Usta ve Yukito ormana doğru yürür. Yaşlı usta önde yürüyordur. Başını yana çevirip göz ucuyla Yukito'ya bakar.

— Zayıfsın, güçsüzsün: senin için çifte hançer uygun olur.

Usta çantasını açıp bir çift hançer çıkardı. Kınları domuz derisinden yapılmıştı. Usta hançerleri Yukito'ya uzatarak,

— Bugün dayanıklılığını test edeceğiz.

Yukito hançerleri hayranlıkla eline aldı. Pürüzsüz kınlarına bakmadan edemedi. Sonra kendini silkeleyip yaşlı ustaya baktı.

— Şimdi ne yapmalıyım, usta? diye sordu.

Usta Yukito'nun heyecanından memnun hisseder ve gülümseyerek sol tarafa döner. Eliyle karşıyı işaret ederek:

"Şuradaki ağaçlardan 10 tanesine çizik atıp dönmeni istiyorum," der ve "20 tekrar," diye ekler.

Yukito bu antrenmanın zor olacağını bilerek:

— Halletmeye çalışacağım.

Yaşlı usta başını aşağı eğerek onu onaylar.

Usta tapınağa döner ve Yukito çizik atmaya başlar. Başta kolay gelir (antrenman hakkında tek düşündüğü "korkutucu" olmasına rağmen) ama üç denemeden sonra yorulduğunu hisseder. 5. denemede devam etmekte zorlanır. 7. denemede yere yığılıp kalır. Yere uzanıp dinlenmeye başlar.

"Kütüğe eğlencesine vurmaya benzemiyor," derken hızlı nefes alıp veriyordu. Babasıyla yaptığı eğitimlerin sadece kazanmasına izin verilen oyunlar olduğunu bedenindeki yorgunlukla fark etti. Eğitimin boyunu aştığını düşündü.

Yaşlı usta gelmişti. Yukito yere uzanıp bitkin bir sesle:

— Ah, yoruldum.

Usta elini sakalına götürür ve gözlerini kısarak:

— Yoruldun demek, 15 tekrar daha yapacaksın o halde.

Yukito 15 tekrarı duyunca ürperir ve içinden:

"Gerçekten susmayı öğrenmeliyim," diye düşünür.

Yukito ayağa kalkar ve yine çizik atıp geri dönmeye başlar. Yaşlı usta bu kez başında bekler. Yukito'nun aklında olan tek şey:

"Başaramazsam yine cezalandırılacağım,"dır.

Ceza korkusuyla daha da hızlı ve etkili yapmaya başlar. Korku insana delicesine cesaret verebiliyor. Ama bu da bir yere kadar. Yukito 14 tekrarın ardından yine yere yığılır.

Usta yanına yürüyerek Yukito'ya bakar. Gözlerini kısar ve sakin bir sesle:

— Gerçekten bu kadar mısın? Ona benzediğini düşünmüştüm.

Usta bu sözlerden sonra tapınağa doğru yönelir. Yukito ceza almadığı için sevinerek başını yana atıp yatmaya devam eder. Bir kaç saat yerinden hiç kımıldamaz. Ken birden başında belirir.

— Kaç saattir yoksun, bir arayayım dedim. İyi misin?

Yukito yorgun bir sesle:

"İyiyim," der ve başını yine yana atar.

Ken çömelir.

— Dedem böyledir, zor yoldan eğitir.

Yukito gözlerini kapatıp başını yavaşça salayarak onayladı.

Ken ayağa kalktı.

— İstersen gidelim, geç oluyor.

Yukito homurdanarak:

— Sen git, sonra gelirim. Biraz yatacağım.

Ken başını sallayıp arkasını döndü.

— Görüşürüz.

Yukito elini kaldırıp avucuna baktı. Küçükken kılıç antrenmanında olan yara izi hala duruyordu. İç çekerek ve gözlerini kapatarak elini göğsüne koydu.

"Neden hâlâ bu bedeni kullanmayı öğrenemiyorum?" diye sordu kendi kendine...

4 yıl önce...

Yukito ve babası bahçedeydi. Yukito dizini tutarak dudağını ısırıyordu. Babası diz çökmüş onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Yukito boğuk bir sesle:

— Çok acıyor baba.

Babası elleriyle dur işareti yaparken:

— Sakin ol, Yukito.

Yukito ağlayacak gibiydi. Babası biraz düşündü.

— Yukito, acı sadece bir ilüzyon. İnsan ruhtur. Beden de araçtır.

— Baba acıyı hissediyorum resmen! Nasıl ilüzyon?

Babası sakin bir sesle konuşmaya başladı:

— Şöyle düşün; dev bir yaratık bedeninin içine yerleşerek savaşacağız. Ama tek sorun, kullandığımız bedenlerin sinirlerine bağlı olacağız. Yani, bedene çizik atılırsa biz de o çiziğin acısını hissedeceğiz. Ama asıl bedenlerimize zarar gelmeyecek. Çünkü yaratık bedeninin içinde güvende olacak.Bu bedeni kullanmayı öğren. Sen bu beden değilsin, sadece onunla aynı fiziksel acıyı hisseden bir ruhsun. Bu durumda var gücünle mi savaşırdın, yoksa acı hissettiğin için savaşmaya çekinir miydin?

Yukito duraksayıp düşündü. Babasının söylediği her şey mantıklıydı ama gene de ona katılmakta zorlanıyordu.

— Sanırım savaşırdım.

Babası, "Aferin sana," dedi ve Yukito'nun başını okşadı.

1 yıl sonra

Yukito, köydeki dağın tepesinde kılıç savuruyordu. Yazları en serin yer orasıydı. Yukito, dik duran kalın bir tahta kolona vurarak antrenman yapıyordu. Bir yandan kendi kendine düşünüyordu:

"Acı sadece ilüzyon... Bu doğru mu yoksa babam, cesur davranmam için beni mi kandırdı? Ruh ve beden ayrı şeyler ve beden sadece dünya hayatında kullandığımız bir uzuv sayılır. O yüzden babamın benzetmesi mantıklı ama..."

Yukito'nun aklına, babasıyla antrenman yaparken dizini kayaya çarpıp neredeyse kırdığı geldi. Çok acımıştı. Başını sağa sola sallayarak düşüncelerini dağıtmaya çalıştı ve aklının yine dolmaması için kılıcıyla daha da hızlı vurmaya başladı. En sonunda o kadar sert vurdu ki, elinde şiddetli bir acı hissetti. Kılıcı bırakıp eline baktı. Kanıyordu.

"Tamam, çok sert vurdum ama şimdi acıdığı için babamın dediği doğru mu değil mi, denemek için bir fırsat olarak kullanabilirim."

Yukito, kanayan avcuna rağmen kılıcını savunmaya çalıştı. Omuzdaki ya da sırttaki bir yara çok sorun olmazdı ama avuç içi gibi yumuşak bir yerdeki yara daha da sert hissediliyordu. Yukito biraz direnç gösterdi.

"Yara iyileşince devam ederim," dedi ve kılıcını omzuna atıp dağdan aşağı inen yola yöneldi.

"Belki de acıyı hissettiğim için bu bedenin ben olduğumu düşünüyorumdur," diye düşündü.

6 yıl önce...

Annesi Yukito'ya kitap okuyordu. Yukito, dinlemek istemiyordu. Sadece kılıç eğitimi yapmak vardı aklında. Annesi, sakince ve gülümseyerek kitabı oğluna okuyordu:

"Bilinçaltı, bilinçten bağımsız bir zihin gibidir. İnsan bünyesindeki farklı bir zihindir ve hareketlerimize görünmez ama büyük bir etkisi vardır."

Yukito bunu mantıklı bulmadı.

"İnsan özgür iradeye sahip değil mi yani?" diye düşündü.

— Anne, zihnimde başka bir zihnin yaşaması ve kararlarımı etkilemesi çok saçma bir fikir bence.

Annesi, kitabı indirdi ve sakin bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

— Başka bir zihin değil, senin zihninin bir katmanı gibi. Bir düşman değil, sadece zihnindeki bir mekanizma.

Yukito'nun kafası karıştı.

— Ne işe yarıyor?

— Otomatik alışkanlık edinmeni sağlıyor.

Yukito, daha fazla kafa karışıklığını kaldıramayacağını düşünüp uykusunun geldiğini söyledi.

6 yıl sonra…

Çimenli yoldan aşağı iniyordu. Kılıcı omzunda, elinde acıyan yarası. Kendi kendine sesli düşünüyordu:

"Eğer gerçekse, zihne ek bir zihin katmanı gibidir, değil mi? O zaman belki de bilinçaltım idrak edemediği için mantıklı bulduğum bir bilgiyi kabul edemiyorumdur..."

Yüzünü gökyüzüne çevirdi.

"Bilinçaltının varlığı ve acının ilüzyon olduğuna dair öğrendiklerim birbirini tamamlıyor..." diye düşündü.

Günümüz...

Yukito ayağa kalkarak:

"O gün acıya direnmek için bir sebebim yoktu. Kılıç ustası olmak öylesine bir hayaldi."

Hançerlerini sıkıca tuttu.

"Şimdi bunu annem için de yapmalıyım. İntikam almalıyım," dedi ve gözlerini ağaca dikti.

Sabah, usta ve Ken, ustanın Yukito'yu bıraktığı yere geliyordu. Ken,

— Of, ona gelmesini söylemiştim.

— Sakin ol, Ken. Yukito'nun kendi yolunu bulması gerekiyordu.

Ken iç çekerek,

— Ah tamam.

Yukito için endişelilerdi. Geldiklerinde şaşkına döndüler. Ağaçların pek çoğu adeta yıkılmış ve deşilmiş gibiydi. Ken,

— Vay be... Bunu o mu yapmış?

Usta, sakalını tutarak gülümsedi.

— Yukito'yu tapınağa getir.

Ken başını sallayarak onayladı.

Yukito, tapınakta uyandı. Usta başında gururla bekliyordu.

— Aferin, evlat. Başardın.

Ken, kollarını kavuşturup gülümseyerek,

— Şimdi sabaha kadar dinlen bakalım.

Yukito, yeni uyanmasına rağmen başını çevirip dinlenmeye döndü. Usta ve Ken, bu tavra biraz kıkırdadılar ve uyuyabilmesi için odadan çıktılar. Yukito içinden,

"Anne, seni özledim."

Bir hata mı var? Şimdi bildir! Papara: 1733808570(Tıkla, Kopyala)
Yorumlar
Novel Türk Yükleniyor