Yalnız Kılıç Bölüm 3
Yardım edin! Çaresizdi, güçsüzdü, yapacağı hiçbir şey yoktu. Bir kurda yenilecekti. Kısık bir ses tonuyla,
— Lanet olsun…
Yukito, diğer eliyle kılıcını kavradı ve kurdun karnına
iki-üç kez sapladı. Kurtun kanları akmaya başladı.
— Sen de benimle geleceksin.
Son gücüyle birkaç kılıç darbesi daha indirdi ama her darbesinde kurt daha derin ısırıyordu. Yukito'nun kılıcı elinden kayıp yere düştü. Yapacağı hiçbir şey kalmamıştı. Gözlerini kapattı. Kurt ısırmaya devam ediyordu ama acıyı artık hissetmiyordu. Hafifçe gülümsedi.
— Demek böyle ölecektim… Son olayları saymazsak, hiç de fena bir hayat geçirmedim.
Uzaklardan hafifçe duyulan bir ses, gitgide yaklaşıyordu. Yukito'nun gözleri bir anda fal taşı gibi açıldı.
— (İçinden) Birisi mi geliyor? Kurtulacak mıyım?
— Yardım edin!
Yabancı ses: Sabit dur!
Yukito, kılıcı tuttuğu eliyle kurda sarılarak hareket etmesini engelledi. Kurt ısırmayı bıraktı. Ardından, kafasının arkasından ağzına doğru inen bir kılıç darbesiyle öldü.
Bilinmeyen kişi: Bu vakitte tek başına ormanda ne yapıyorsun?
Yukito bir süre kurtun ölü bedenine baktı.
— (İçinden) Bir canlıyı öldürmek bu kadar kolay mı?
Sonra bilinmeyen kişiye döndü.
— Sen kimsin?
— Ben buralarda yaşayan basit bir mızrak kullanıcısıyım.
Yukito, adamın üzerinde mızrak göremedi. Şüpheli bir ifadeyle konuştu.
— Üzerinde mızrak göremiyorum ama?
— Yürüyüşe çıkmıştım. Tapınak yakınında ustam mızrak kullanmama izin vermiyor. O yüzden kılıç becerilerimi geliştirdim. Sen ne yapıyorsun burada tek başına?
— Babamı bulmak için kraliyet bölgesine girmeye çalışıyorum.
Bilinmeyen kişi kılıcını kınına koydu ve devam etti:
— Birkaç gün bizde dinlendikten sonra yola koyulabilirsin. Kolunu da iyileştiririz.
— Ne? Kolum mu?..
Yukito, eline baktı. Kanlar içindeydi. Kurtun onu ısırdığını unutmuş, gizemli kişiyle sohbete dalmıştı. Yere çömelerek kolunu tuttu.
— Aghhhh! Kolummmmmm! Çok acıyorrrrr!
Bilinmeyen kişi, Yukito'nun kolunu sıkıca sardı ve kan akmasını engelledi. Yukito derin bir nefes aldı, ayağa kalktı ve kendini silkeledi.
— Bu arada adın neydi?
— Benim adım Ken. Senin?
— Ben de Yukito.
— Tanıştığımıza memnun oldum, Yukito.
Yukito, Ken'e minnet duyuyordu. Hafifçe gülümsedi. Ken yavaş adımlarla yürümeye başladı.
— Bu arada hikâyeni dinlemek istiyorum.
Yukito, yerden kılıcını alıp koşarak Ken'e yetişti.
— Ne hikâyesi?
— Neden babanı bulmak istiyorsun gibi şeyler.
Yukito'nun yüzü düştü.
— Söz veremem.
Ken, onun üzüldüğünü fark edince konuyu değiştirdi.
— Kraliyete gideceğini söyledin, değil mi?
— Evet.
— Haritan var mı?
Yukito şaşırmış bir şekilde Ken'e döndü.
— Yok… Neden ki?
Ken güldü.
— Yanlış yoldasın.
Gülmeye devam etti. Yukito mahcup bir şekilde cevap verdi.
— Hhhaaaa… Yanlış yol mu?
Yumruğunu sıkarak, (İçinden) O yaşlı bunak bana başka yerin adresini verdi… Geri dönünce onu bir güzel pataklayacağım!
Ken, Yukito'nun yüzündeki ifadeyi fark etti ve sordu:
— Bir şey mi oldu?
Yukito yumruğunu indirerek telaşlı bir şekilde cevap verdi.
— Y-yok yok! Devam edelim.
Ken'in bir adım önüne geçti ve hızlıca yürümeye başladı. Bir süre sonra Yukito Ken'e dönerek,
— Bu arada… Nerede kalıyordun?
— Gidince görürsün.
Yürümeye devam ettiler. Çok sürmeden bir tapınağa vardılar.
— Burası mı?
Ken içeriye doğru ilerledi.
— Pek sayılmaz.
Yukito arkasından içeriye girdi.
— Ailem burada yaşıyor, ama ben onlardan ayrı kalıyorum. Yine de günün çoğunu burada geçiriyorum.
Yukito'nun yüzü düştü ve bir şey diyemedi. İçeri girdiklerinde, yerdeki tahta zeminin üzerine serilmiş küçük bir halının üstüne oturmuş yaşlı bir adam karşıladı onları.
— Ken, misafir getireceğinden bahsetmemiştin.
— Yürüyüş yaparken karşılaştım. Kurt saldırısına uğramıştı. Bir süre bizde dinlenebilir diye düşündüm.
Yaşlı adam, Yukito'nun koluna baktı ve gözlerini yavaşça kırptı.
— Onu arınma havuzuna götür.
Ken, Yukito'ya dönerek,
— Beni takip et, Yukito.
Büyükbabanın sağında bulunan, kasvetli, ışığın görmediği , girişin aydınlattığı odaya girdiler. İçeride birisini gördüler. Bu kişi, kesilmiş elini önünde durduğu küçük havuzun içine koydu. Kısa bir süre sonra, kesik yavaş yavaş kayboldu. Ardından hızla odadan ayrıldı.
Yukito: O kimdi?
Ken: O, Yuko. Tanımadığı kişilere karşı çok utangaçtır. Ama merak etme, alıştıktan sonra oldukça açık sözlü olabilir.
Ken, havuzun yanındaki taşın üstüne oturdu. Hafifçe gülümseyerek,
— Ben utangaç halini tercih ederim.
Ardından, Yukito'dan havuzun diğer köşesinde duran taşa oturmasını istedi.
— Bu su neden beyaz?
— En güçlü iblisin kanından alınmış. Kesilen parça vücuttan tamamen ayrılmadığı sürece her şeyi iyileştirebilir. Koy bakalım elini içine.
Yukito, elini yavaşça havuzun içine doğru götürdü. Ama titremesine engel olamıyordu. Bilmediği bir nedenden dolayı korkuyordu. Gözlerini kapatıp elini suya soktu. Birkaç saniye sonra gözlerini açtı ve elini sudan çekti. Önceden yaralı olan bölgeye dokundu.
— İyileşmiş… Bu harika bir şey!
Ken'e dönerek heyecanla,
— Bu suyu yanımıza alabiliyor muyuz?
Ken gülümseyerek başını iki yana salladı.
— Üzgünüm. Belirli kişiler dışında kimse bu suyu yanında taşıyamıyor.
Yukito bir an hayal kırıklığına uğradı, ama bir yandan da eli iyileştiği için seviniyordu.
Yukito ve Ken, kolunun iyileşmesinin ardından yaşlı adamın yanına geri döndüler. Yaşlı adam hâlâ yerinden kalkmamış, sakince çayını yudumluyordu.
Ken: Yanımızda birkaç gün kalabilir mi, usta?
— Kalabilir. Ama ondan önce birkaç eğitimden geçmeli.
— Rahatsızlık verdim efendim. Eğitiminizi dört gözle bekliyorum efendim.
Yaşlı adam çayından bir yudum aldı.
— Resmiyete gerek yok, Yukito. Bugünlük dinlen. Yarın sabah eğitime başlayacağız.
Ardından Ken'e dönerek,
— Ona odasını göster, Ken.
Ken, Yukito'yu odasına götürdü.
— Odan burası, Yukito. Güzelce dinlen. Ben yaşlı ustanın yanına gideceğim, söylemem gereken bir şey var.
Yukito, yatağın üzerine uzandı ve gözleri açık bir şekilde düşüncelere daldı. Ken, odanın kapısını tutarak,
— Yarın görüşürüz, Yukito.
Dedi ve kapıyı kapattı. Yaşlı ustanın yanına giderek merakla sordu:
— Usta, neden onu eğitmek istiyorsunuz? Normalde kimse için bu kadar zahmete girmezsiniz.
Yaşlı usta çayından bir yudum aldı, gözlerini uzaklara dikti.
— Onu, eskiden tanıdığım birine benzetiyorum.
Çayından bir yudum daha aldı