Sonsuzda Bir Bölüm 0 - Açılış
"Doğduğunu hatırlıyor musun? Eminim iğrenç bir duygudur, doğmak. Vücudun alışık olduğu güzel rahat yerden çıkarılıyor. Ciğerlerin oksijenle tanışıyor. Bu yüzden yeni doğanlar avazı çıktığınca bağırırlar ya, gayet normal. Oldukça acıtıyor olmalı, en acısı da artık bir daha asla eskisi gibi olamayacak olması. Anne karnında endişelenmeden, dertlenmeden, sorumluluk almadan geçirdiğin onca günün sonunda dışarı çıkıyorsun… Yoktan var oluyorsun. Neyse ki yeni doğan biri bunları düşünüp anlayamıyor."
"Çoğu insan birbirlerinin tam tersi olduklarını düşünse de doğmak ve ölmek bence çok benziyor. Ölünce ne oluyor ki? Kimilerine göre sonsuz mutluluk ya da acı, kimilerine göre sonsuz yok oluş, kimilerine göre ise yeni bir hayat. Başka bir bedende başka bir zamanda…. Hayat da böyle değil midir aslında? Hayat ne ki? Yemek ve güzel kızlar gibi küçük zevkler için acı çekmekten ibaret. En azından benim için öyle, sadece normal bir hayat yaşamak istemiştim, zengin bir ailede doğmayı ben istemedim ama belki başka bir bedende başka bir zamanda. Ne yani tek şansım ölüm mü? Belki ölümüm-"
Çocuk yüzüne vuran morumsu ışıkla uykusundan uyandı, birkaç saniye ne olduğunu kavrama çalıştıktan sonra yavaşça doğruldu. Bilgisayarı mı açık kalmıştı? Hayır. Belki de sadece gördüğü o garip rüyanın bir parçasıydı- Bir dakika ne rüyası görüyordu ki? Bilinç altında intihara meyilli bir ezik miydi? Bu düşünceler içerisinde tekrar yatmaya karar vermişti ki masasın üzerinde titreyerek çalan telefonunu fark etti.
"Alo" Arayan yakın arkadaşı Reryou'ydu, yatağın hemen yanındaki pencereden göz ucuyla baktı. Yıldızları ve ayı net bir şekilde görebiliyordu, gece yarısı olmalıydı. Bu saatte acaba ne istiyordu "Alo, Lachlan orda mısın" sordu çocuksu bir ses "Neden soyadımla sesleniyorsun salak, hem sesin niye böyle sarhoş falan mısın? Hatırlatırım on sekizimize kadar içmeyeceğimize söz vermiştik." "Hayır sarhoş falan değilim, biraz-" Ses bariz bir şekilde bir kusmayla kesildi, telefondan yere düşen kusmuğun şapırtısını duyabiliyordu "Biraz heyecanlıyım sadece." "Reryou o kusma sesi miydi?" sorusunun cevabını alamadı "Bak benim evin önüne gel tamam mı? Acil, önemli bir şey oldu konuşmamız gerek." "Yetimim öksüzüm diye beni gecenin bir saati istediğin gibi çağırabileceğini mi zannediyorsun? Bu saatte senin evin önünce ne yapacağız? Hem senin ailen bu duruma bir şey demiyor mu?" Cevap gelmedi "Alo?... Alo?" Telefon kapanmıştı, kendini yatağa bıraktı ve derin bir of çekti.
Hava soğuktu ve etrafta kimse yoktu, uzun düz siyah saçları esen hafif ama dondurucu soğukta dalgalanıyordu. Yol kenarında daha henüz erimemiş küçük kar birikintilerini görebiliyordu, etrafı aydınlatan sokak lambalarından ise birkaçı kırıktı. Burası küçük bir mahalle olduğundan kimse böyle şeylere dikkat etmiyor para ve zaman harcamıyordu, şehir merkezine çok uzaktı. Birkaç dakika daha yolu olduğundan bir sigara yakmaya karar verdi.
Sonunda Reryou'nun evine varmıştı tek katlı bahçeli müstakil bir evdi burası. Odaların ışıkları yanmıyordu, aralı olan çit kapısından arka bahçeye girdi, etrafı çatıdan sarkan küçük bir lamba aydınlatıyordu ortada üzerinde kağıtlar, kalemler ve aletler olan üçgen bir masa vardı, Reryou ise hemen önünde elinde bir tenekeyle duruyordu. "Hey Cloud sonunda geldin. Endişelenme merakına değecek." Dedi kendinden emin bir şekilde "Yanlış anlama meraktan değil. Sesin o kadar kötü
geliyordu ki endişelendiğimden geldim ama gece yarısı beni buraya çağıracak kadar önemli ne var merak etmiyor da değilim. Hem sen elinde ne tutuyorsun şuan?" Reryou teneke kutunun etrafını dişleriyle kazıdığından marka belli olmuyordu. "Kola. Her neyse, Hazırsan seni kendini soktuğun bu aşırı depresif ve iğrenç durumdan kurtaracak planımı anlatıyorum! Şimdi ben burada gördüğün kartona bugünün tarihini saatini ve lokasyonunu yazacağım, sonra biz bunu torunlarımıza vereceğiz!" "Bir dakika ne?" Cloud saçma bir şey bekliyordu ama bu kadarını da tahmin edemezdi "Bekle bitireyim, bunu torunlarımıza vereceğiz sonra onlarda torunlarına onlarda torunlarına… Ta ki zaman makinası bulanana kadar. Eğer planım doğru işlerse bu özel kartonda yazan gizemli tarih ve saate gelmek isteyecekler bu sayede biz de onları şimdi burada görebileceğiz! Nasıl ama? Banyo yaparken aklıma geldi!" Cloud elinde yanmakta olan sigarayı yere attı, derin nefes alarak ciğerlerini temizledikten sonra, uykulu ve boş gözlerle gökyüzüne bakarak "Hala dalga geçiyorsun değil mi?" diye sordu.
Reryou kartona bir şeyler yazarken "Anlamadım?" diye sordu. "Bunu bir şaka falan mı sanıyorsun Reryou!? İki kişi öldü! İki arkadaşımız öldü! Benim kendimi soktuğum durum ha!? İkimiz de biliyoruz ki Centri'nin intihar etmesinin sebebi de Oliver'ın kaybolmasının sebebi de… Sensin! Şimdi bana mı suç atıyorsun? O sikik yaz kampına gittiğimizden beri, sen saçma sapan felsefi şeyler zırvalamaya başladığından beri hayatımız mahvoldu! Başımıza gelmeyen kalmadı! Eliot da yurt dışında, sadece ikimiziz, akademik başarımız sıfır, herhangi bir gelir kaynağımız yok, hayatımızı devam ettirecek bir şeyler bulmamız gerek, senin yaptığına bak." bunları derken arkadaşının üstüne yürüyordu. Reryou teneke kutuyu ve kartonu bıraktı "Yani bunların hepsi benim suçum mu? Ben ne kadar suçluysam sen de o kadar suçlusun Cloud! Hep yanımdaydın, bana karşı çıkmadın, hatta beni yüreklendirdin! İşine gelince gülüp eğleniyordun, ya şimdi ne değişti?!" İki tarafın da sinirleri gerilmişti. "Hayatı anime sanmayı bırak artık! Nasıl bu kadar aptal olabiliyorsun anlamıyorum cidden böyle-" Cloud un lafı bahçenin ortasında rahatsız edici bir cızırtı ile oluşan mor yarıkla kesildi. Yarık kademe kademe etrafa ışıklar saçarak oluştu, ikili baka kaldı, Reryou heyecandan bayılacakmış gibi hissediyordu, Cloud ise şoka girmişti, hayatında ilk defa doğaüstü bir şey görüyordu işte! Artık bu saçma hayatı yaşamak zorunda değil miydi yoksa!
Açılan yarığın içi dalgalanan mor tonlarda bir deniz gibi duruyordu, içinde ne olduğu belli olmuyordu. İçeriden bir adam çıktı, Reryou garip bir şekilde bütün soğukkanlılığını topladı ve sanki çok normal bir şeymişçesine "Geç kaldın." dedi. Ortama bir sessizlik hakim oldu, uzun boylu adam sanki bir şeyden emin olmak istiyormuş gibi iki çocuğu iyice süzdü sonra cebinden çıkardığı silahı Reryou'ya doğrultu ve ateş etmeden önce "Bundan da sıyrıl!" dedi.
Hızlıca koştu ve arkadaşının masanın hemen yanına düşmüş cansız bedenini kaldırdı Reryou, Cloud onu kurtarmak için önüne atlamış kafasına yediği kurşunla önce masaya çarpmış sonra yere yığılmıştı. Ateş eden adam korkudan titremeye başladı, elindeki silaha baktı ve kendince bir şeyler mırıldanmaya başladı "Böyle olmaması gerekiyordu…" portal hala kapanmamıştı arkada küçük cızırtılar ve mor kıvılcımlar çıkarmaya devam ediyordu, adam silahı doğrultu ve kendi kafasına sıktı. Reryou'nun ne olduğuyla ilgili en ufak bir fikri yoktu, arkadaşının cesedini bıraktı ve gözyaşlarını silip ayağa kalktı. Yabancı adamın cesedinden garip renksiz tozlar yükselmeye başlamıştı, adamın elinin yarısı kaybolmuştu bile, çok geçmeden yerde kalan sadece kıyafetlerdi, nasıl olduysa üzerlerinde hiç kan yoktu, yere saçılan kanlar bile yok olmuştu, kaçmış mıydı? Reryou önce silahı aldı sonra ceketin cebinde kendini belli eden bir şey olduğunu fark etti ve garip, tutma yeri ahşap, metal kısmı ise pürüzlü bir kristal gibi duran bir makas buldu, eline aldığı anda portal kapandı, bu makası kullanarak mı açılmıştı ki? Öğrenmenin tek bir yolu var….