Bilinmezin İçinde Bölüm 57 - Yamultan Büyü

Bir tanrıçanın laneti!

Böyle bir şey ile karşılaşmayı beklemiyordum. Yani altı üstü o anki acım ile bi sövdüm diye lanetleniyor muyum!? Bu dünyanın tanrıları ne kadar alıngan böyle!?

Önümdeki pencerede başka bir detay olmaması beni daha da tedirgin etti.

Rastgele bir şekilde cezalandırmaktan bahsediyor. Yani hem ayağım kayıp düşmem hem de gökten bi top mermisi düşme ihtimali mi var?

Her ne olursa olsun, şu anki seviyemle bir tanrının gücüne karşı duramam.

Dizlerimin üzerine çöker bir pozisyona geldim ve ellerimi açıp çadırın girişindeki aralıktan görünen gökyüzüne baktım.

“Çok özür dilerim! Yemin ederim size karşı bir kinim yoktu! Sadece o an gazım var diye o kadar sinirliydim! Lütfen beni affedin tanrıçağmmm!!”

“...”

Bu içten sözlerime hiçbir tepki alamadım.

Ne yapacağımı bilemez şekilde tekrar çömeldim.

Lanetin gece geleceği yazıyordu. Ancak geceye daha birkaç saat olmalı.

‘Belki de ben uyurken gelecektir?’

‘Karabasan gibi falan yani.’

‘..bu gece bana uyku yok gibi.’

Biraz daha düşündükten sonra iç çektim.

‘Şey neyse.’

‘Her halükarda yaşamadan bilemeyeceğim.’

Tekrar uzandım ve her ne olacaksa beklemeye başladım.

Birkaç saat sonra, hava komple kararıp gece çökerken bir değişiklik oldu. Çadırımın girişinde, ay ışığının vurması ile bir silueti gördüm. Orada dikiliyordu.

Şok oldum.

Lanetin canlı bir varlık olarak gelmesini beklemiyordum.

Kaşlarımı çatıp yavaşça doğrulmaya başladım ki savunma pozisyonuna gelebileyim.

Ancak o sırada örtünün altındaki çimenlerin hışırdamasına engel olamadım.

“İçeride misin?”

Bu ses ile irkildim. Bir.. kadına aitti.

‘Bekle. Bu ses tanıdık.’

“Tenahi?”

Seslenmem ile aralıktan bir kafa içeriye uzandı. Bu Tenahi idi. Saçını örgü yapıp omzuna atmıştı. Çekingen bakışları ile bana bakıyordu.

‘Lan!’

‘Lanet, insan kılığına da mı girebiliyor!?’

‘Bu rastgelelik çok uçuk!’

Yutkundum. Bu varlığın güç seviyesini bilmiyordum. Şimdi onu reddedersem bir anda üzerime atlayabilirdi. İlk önce gücünün seviyesini bilmem gerekiyor ki ona karşı nasıl davranacağımı planlayabileyim.

Tenahi kılığındaki yaratık konuşmaya başladı. “İçeri gelebilir miyim?”

Onun ne olduğunu anladığımı belli etmemek için role girdim. “Zaten gelmedin mi? Kafan içeride ya.”

Şaşkın bir ifade takındı. “Haha doğru. Özür dilerim.” dedi ve kafasını tekrar çıkardı. Silüetinden etrafa baktığını görebiliyordum. O da rolünü çok iyi yapıyor. Sanki görülmekten endişelenen bir kız gibi davranıyor.

Daha sonra çadırın girişini araladı ve içeriye girdi.

Bir anda yanıma oturdu!

Dip dibeydik!

Onun bu ani yakınlaşmasını beklemiyordum!

‘Çok yakın!’

‘Boynunu kırmalı mıyım?’

‘Yok dur.. ya beceremezsem?’

Sakin kalmaya karar verdim ve biraz kenara kayıp ondan uzaklaştım.

Tenahi bu hareketim ile somurttu. “Neden benden uzaklaşıyorsun? Arkadaşız sanıyordum.”

Sahte bir sırıtma takındım. “Ben arkadaşlarımla o kadar yakın oturmam.” O sırada kafasının üzerindeki isme baktım.

Ancak şaşırtıcı bir şekilde bilgiler aynıydı.

Yani canavar burayı bile taklit edebiliyor!

Tam da bir tanrının lanetinden beklendiği gibi!

“Öyle mi?” dedi muzipçe sırıtırken. Daha sonra bir elini örtünün üzerine koyarken bana doğru biraz eğildi. Üzerindeki geceliğinin dekoltesi daha aşağıya indi ve göğüslerinin kıvrımını görünür hale getirdi.

Gece vakti odaya gelen güzel bir kız. Hem de böyle rahat kıyafetler ile.

Normal bir erkeğin kanını kaynatabilirdi ama ben yemem!

Bu yaratığın kirli taktiklerine kanmam!

Yaratık konuşmaya başladı. “O zaman, neden arkadaştan daha ilerisi olmuyoruz?”

‘İşte!’

‘Kendini belli etti!’

‘Kim daha yeni tanıştığı birine böyle bir teklif yapar!’

‘Hele ki böyle bir ortaçağ dünyasında!’

Onu izlerken biraz daha yanıma doğru uzanmaya başladığını fark ettim.

Artık bekleyemezdim. Gücünü test edecek zamanım yok!

Üzerine çullandım. Onu güçlüce altımdaki örtüye bastırdım. İki kolunu da tek elimle tutup kafasının üzerinde birleştirdim ve bacaklarını da kitleyip hareketlerini kısıtladım.

Muzipçe ve biraz heyecanlı bir şekilde gülümsedi. “Hemen sonuca geliyoruz ha?” Kıkırdadı. “Bunu sevdim.”

“Hah! Beni kandırabileceğini mi sanıyorsun?” O açgözlülükle parlayan gözlerinin içine baktım. “Sen, beni yemeyi planlıyorsun değil mi?” dedim sorgularca.

Kız dudaklarını yaladı. “Nereden bildin?”

“Anlamamak mümkün mü?” Adeta narkotik köpekleri gibi olan bir ifadeyle havayı kokladım. “Leş kokulu bir iblisi nefes alışından bile bilirim.”

Bu sözlerim ile ifadesi dondu. Beklemiyor gibiydi.

Bir an sonra ise.. gözleri mavi oldu!

Yani basit bir mavi değil masmavi! Adeta mavi bir boncuk gibi!

“Beklediğimden daha zekisin.” dedi kafasının üzerindeki ismi değişirken.

[Ay Tilkisi Sv-3 (Tarafsız)]

Ben onu süzdüğüm sırada kavrayışım gevşemeye başladı. Yaratığın vücudu saydamlaşıyordu! Aniden gözler önünden kayboldu!

“Ancak,” diyen sesini kulağımın dibinde duyduğumda içimi ürpterdi kapladı. Göz ucuyla yanaklarıma uzanan keskin tırnakları görebiliyordum.

‘Arkamda!’

Kendimi yana atarken arkaya omzumun arkasına doğru tokadı savurdum.

Orada, havada dağılan başka bir görüntüyü seçebildim.

“Vay, çok kuvvetlisin.” sesi tüm çadırda yayılıyordu. Nereden geldiğini kestiremiyordum.

‘Göt kadar çadırda nasıl saklanıyor lan bu!?’

“Eğer o tokat bana isabet etse gerçekten sorun olabilirdi. Tabii ilk önce bunu başarman gerek.” Cilveli kahkahası havada yankılandı.

*AUUUUUUUUU!*

Dışarıdan kuvvetli bir uluma sesi yankılandı. Bu ses fazla yakındaydı.

“Görünüşe göre oyun vaktimiz buraya kadarmış.” dedi yaratık, sesi yavaş yavaş uzaklaşırken. “Şanslısın. Eğer bu gece yalnız olsaydın, o kuvvetli tokatların bile seni kurtaramazdı..” ardından sesi komple yok oldu.

Ancak emin olamadığım için birkaç saniye sessizce bekledim.

Sonrasında ise, dışarıdaki bağırışları duymaya başladım.

Bir hışım ile çadırdan dışarı fırladım.

“ALARM! ALARM! KURTLAR SALDIRIYOR!!”

“EKİPMANLARI DONANIN!!”

Onlarca kurt, kamp alanına dalmıştı ve ortalığı talan ediyordu.

Uyudukları için zırhlarını çıkarmış olan askerler, sadece ellerindeki silahları ile ileriye atılmışlardı. Okçular, dağılmış durumdan dolayı yaylarını kullanamıyor gibiydi. Bir dostu vurabilirlerdi. Büyücüler de aynı şekilde rahat edemiyordu. Geride kalmışlardı. Savaşabilenenler sadece eli yakın dövüş silahı tutabilen askerlerdi.

Ben yaşananları anlamaya çalışırken bir anda yandan bir şey üzerime fırladı!

Refleks olarak kolumu kaldırdım ve o şey kolumu ısırdı!

Sonunda ona bakabildiğimde bunun masmavi gözlere sahip bir kurt olduğunu fark ettim. Alnının ortasında yuvarlak mavi bir tüy bölgesi ile standart kurtlardan farklı olduğunu belli ediyordu. Kafasının üzerinde yazanlara baktım.

[Ay Kurdu Sv-2 (Tarafsız)]

‘Bu da lanetin parçası!!’

O anda tüm kurtların benim için geldiğini anladım.

Boşta olan elimi kaldırdım, “Sarsıcı büyü!” Kurdun suratına tokadı geçirdim!

Kemik kırılma sesleri havayı doldururken kurdun çenesi güçsüzce açıldı.

Çünkü tokadımla kafası içine göçmüştü!

Kolumu sirkeleyip attığım zaman, hiçbir çizik almadığımı fark ettim.

Bi kendime, bir de kurda baktım. “Sanırım o tokada ‘Yamultan Büyü’ demeliydim.”

Bir hata mı var? Şimdi bildir! Papara: 1733808570(Tıkla, Kopyala)
Yorumlar

Yorumlar

Novel Türk Yükleniyor