Valerien Bölüm 4
Hızlıca ortada buluşan Crane ve G1 yumruklarını salladılar.
İki yumruk birbiri ile tokuştu.
Hızın ve yumrukların buluşması ile ortaya çıkan şiddet ile etraftaki çürük ağaçlar kırılmaya başladı.
Ve etrafı duman sardı...
Kadın; köşeye geçmiş rahatlığından ödün vermeden bu ormanı altüst etmek üzere olan, bu savaşı izliyordu. Dumanlar kalktıktan sonra Crane’nin kolunun morardığı görülüyordu. Crane yumruğun şiddeti karşısında şaşıp kalmıştı.
G1 hiç beklemeden ardı ardına yumrukları sallamaya başladı.
“Bu hızda ne böyle?!” diye aklından geçirdi Crane. Crane’nin gördüğü en hızlı adamdı G1. Crane karşılık dahi veremiyordu. Bu savaş artık tamamen tek taraflıydı.
Crane yere düşüyor, kalkıyordu ama G1 yumrukları asla kesmiyordu. Crane bilincini kaybetse bile yumruk yemeye devam ediyordu.
Yüzü kan içinde çoğu kemiği kırılmış olan Crane’nin bir çıkış yolu bulması gerekiyordu.
Kadın güldü.
Tek taraflı yumruklar devam ediyordu. Böyle devam ederse Crane ölü biri olacaktı. Vahşet başlatma fikrine dahil olmayacaktı.
Crane bilincini geri kazanır kazanmaz, bir anda ortaya yeşil bir kıvılcım ortaya çıktı. Crane kırık çenesini zorla açtı.
—Stella Tekniği: Kıvılcım!
G1’in yüz ifadesinden şaşırdığı görülüyordu. Tekniğini kullanmasını beklemiyordu. G1 yine gülümsedi. Bu savaş daha da ciddileşiyordu.
Crane, avucunun içinde biraz kıvılcım biriktirdi. Avucunun içinde yeşil elektirikli bir top oluştu ve hemen dibinde olan G1in karnına elini geçirdi. Kıvılcımın da etkisiyle geriye doğru uçan G1, birkaç çürük ağaçları kırdıktan sonra durmayı başardı.
Crane durum analizi yaptı.
“Tekniğim ile hızlarımızı eşitledim. Elimde ekstradan kullanabileceğim kıvılcım var. Tekniğim bitmeden bu savaşı bitirmeliyim.” diye düşündü.
Teknikler uzun süre kullanilabilecek şeyler değildir. Genelde teknikler açıldıktan sonra kullanıcının da gücüne bağlı yaklaşık 3 dakika 11 saniye sürer.
G1, yavaş yavaş Crane’e doğru yaklaştı.
Crane;
— Tekniğini kullanmayacak mısın, diye sordu.
—Tekniğim olduğunu nereden çıkardın?
—Bu kadar güçlü bir adamın herhangi bir teknikte ustalaşmadığını düşünemiyorum.
G1 güldü,
—Hayır. Tekniğimi kullanmayacağım.
Crane hemen öne atıldı.
Vücudunu kavrayan kıvılcımlar onu hızlandırmıştı.
G1, Crane’nin öncesinden daha hızlı olduğunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirdi.
Crane ardı ardına yumruklarını sallamaya başladı.
G1, Crane’nin hızına yetişebiliyordu fakat aniden yerden bi anda çıkan kıvılcımların ona verdiği zararlar sayesinde yumrukları da savunamamaya başladı.
G1;
—Stella ne illet bir tekniğin var, diye sitem etti.
Crane üstünlüğü eline almıştı. G1’in suratına sert ve ardı ardına gelen darbelerin üstüne, sağ ayağında biriktirdiği kıvılcım ile G1’in karnına sert bir tekme geçirdi. G1 tekmenin etkisiyle gelen kıvılcımı, beynine kadar hissetti ve kısa süreli olsada bilincini kaybetti.
Crane bu fırsatı kaçırmadı ve yumruğunda tüm kıvılcımını topladı.
—Bu iş burda bitiyor!
Kıvılcım dolu yumruğunu G1’in yüzüne patlattı.
G1 uçup sırtını bir taşa vurdu ve durdu. Kan kusuyordu.
Kadın;
—Ne kadar da ilginç, diyordu kendi kendine.
Crane nefes nefeseyken G1 çoktan ayağa kalkmıştı.
Crane’nin ağzı açık kaldı.
—Nasıl hâlâ hayattasın?
Diye sordu şaşkınlık içerisindeyken.
G1 gülümsedi.
—Sıradan biri değilim ben.
Kemerine takılı olan iki hançerini alıp kuşandı.
—Silah kullanıyorsun ha?
G1 bunun üstüne;
—Tekniğimi kullanmamı mı tercih edersin, diye sordu.
Crane bu soruya cevap vermedi ve tekniği bitmeden saldırıya geçmesi gerektiği aklına geldi. Anında saldırıya geçti.
G1, Crane’nin yumruğundan sıyrılarak Crane’nin sırtına hançeri ile bir çizik bıraktı ve geriye atıldı. G1 istese hançerini Crane’in sırtına saplayıp işi bitirebilirdi. Ama savaşın biraz daha devam etmesini istiyordu.
Crane;
—Demek ki böyle oynuyoruz ha, dedi ve eline biraz kıvılcım toplayıp elini yere vurdu.
Kıvılcımın etkisiyle parçalanan toprak, elektriği G1’e kadar iletti.
G1 biraz sersemlemiş olsa bile hâlâ kendindeydi fakat Crane için bundan daha iyi bir şans olabilir miydi?
Crane tekniği bitmeden ileri atıldı ve yumruklarını sallamaya başladı. G1 yumruklarının çoğunu savunuyordu ve hatta Crane’nin yüzünde çizikler bırakarak, karşı saldırıya da geçiyordu.
Crane tüm kıvılcım gücünü sağ koluna transfer ederek sağ kolunun hızını maksimuma çıkardı. Tek yumrukla işini bitirmek istiyordu. Hem hızını hem de vereceği hasarı arttırıyordu. Tek isabetli yumruğa tüm savaş bitebilirdi.
Crane yumruğunu G1’in karnına doğru savurdu. G1 savunamadı ama yerinden bir santim bile oynamamıştı.
G1 gülümsedi.
—Hızlıydı ama kuvvetsizdi.
Crane tekniğinin, nihai vuruşundan önce bittiğini fark etti. “Süre nasıl bu kadar hızlı bitebilirdi?” diye soruyordu kendi kendisine. Tekniğin bitmesi süreden bağımsızdı. Dayanıklılığa bağlıydı. Crane ise bunu düşünemiyordu. Çünkü vahşi bir adamın avucunun içindeyken tekniğinden olmuştu. Bunu bu kadar yakın mesafedeyken farketmesi büyük talihsizlikti.
G1 hançerini Crane’nin karnına sapladı ve aşağı doğru çekti. Crane’nin karnı açılmıştı ve bağırsakları tamamen görünüyordu. G1 kestiği yere bir tekme atarak Crane’i yere indirdi ve diğer hançerini Crane’nin boğazına dayadı.
Crane’in iki koluda yana açılmıştı ve bu yenilgiyi kabul etmişti. Yenilmiş olmasına rağmen Crane’nin gözleri parıldıyordu.
Crane gördüğü bu güç karşısında büyülenmiş, aşık olmuştu.
G1 hançerini Crane’nin boğazından geri çekip ayağa kalktı.
—Birlikte çok iş yapacağız Crane.
Dedi gülümseyerek.
Crane karnı delik deşik haldeyken yerde uzanıyordu. Gözleri ışıldıyordu. Mutluydu.
Kadın, Crane doğru yaklaştı ve karnına baktı. Ardından G1’e dönüp;
—Bu kadar abartmak zorunda mıydın, diye sordu.
—Bu ne onun için ne de benim için hiç bir şey.
Kadın, Crane’i sırtına aldı ve G1 ile ormanın derinliklerine doğru yol aldılar...
Vernon ile Frances beraber konağa dönmüşlerdi.
Kapının önünde Julia duruyordu. Julia, Gray’in en küçük çocuğuydu. Steve ve Veronica’nın kardeşiydi. 15 yaşında uslu, sürekli açık havada yalnız oturup defterine bir şeyler karalardı. Uzun, siyah, parlak saçları olan. Yüzünde yer yer çiller bulunan tatlı bir kızdı. Üzerinde bulunan, babasının; siyah, kahverengi gömleği, altında bulunan bol; salaş pantolon, Julia’nın ne kadar gösterişten uzak olduğunu açık ediyordu.
Frances ve Vernon’u görmesine rağmen hiç umursamadı ve defterine bir şeyler karalamaya devam etti.
Vernon, Julia’nın yanından geçerken;
—Burada sıkılmıyor musun, diye sordu.
Julia suratını astı ve Vernon’a dönüp;
—Ne o eğlendirecek misin beni, diye sordu.
Sorusundaki agresiflik, sertlik o kadar barizdi ki sitem ettiğini bir aptal bile anlayabilirdi.
Vernon bu cevaba hiçbir şey söylemeden, Frances’in ardından konağa girdi.
İçerde büyük karşılıklı kanepelerin olduğu yerde Marko ve Natasha oturuyordu.
Natasha, Vernon ve Frances’i görünce yerinden aniden kalkıp, Frances’i kucakladı. Marko da oraya kadar gelmişti fakat uzaktan izlemeyi tercih etmişti.
Natasha;
—Nerelerdeydiniz? diye sordu.
Frances;
—Endişe etmenize gerek yok. Her zaman ki gibi etrafta koşturuyorduk, dedi.
Marko;
—Bu zamanlar dışarıda koşturmak için doğru zamanlar değil, dedi.
Frances ve Vernon şaşırmıştı.
Frances;
—Neden, diye sordu.
—Bu zamanlarda dışarısı önceden daha da tehlikeli. Ben çıkın diyene kadar çıkmayı çok düşünmeyin.
Vernon ve Frances bir anda endişeyle dolmuşlardı. Marko’nun, Crane hakkında bir şeyler bildiğini düşünmüşlerdi.
Ardından sohbet fazla uzamadan Vernon, kendi odasına gitmek için merdivenlere yöneldi. Frances ise aç karnını doyurmak üzere mutfağa yöneldi.
Odasına çıkan Vernon, kendini yatağına attı. Yatağının başında olan sehpanın üzerindeki sürahiden kendisine bir bardak su doldurdu ve bardağı kafasına dikti.
Yatağına uzandı ve bomboş tavanı izlemeye başladı.
Önemi olmamalıydı. Ailesinin olmaması ya da aşık olmamak. Bunlar Vernon’a göre tamamen gelişimine balta vuran şeylerdi.
Birilerine karşı duygular hissetmek onu zayıflatırdı. Vernon’u mutlu eden şey bugün anladığı üzere savaşmaktı. Öldürmek, birilerine acı vermek onu mutlu ediyordu. Ne kadar Vahşice bir düşünce olsa da, her dönemde böyle adamların vahşiliğini kullanabileceği bir alan bulunabilirdi. Bu vahşilik ne kadar doğru olmasa da yararına kullanılabilirdi.
Vernon hayatının anlamını öğrenmişti. Savaşmalıydı. Vernon bir kahkaha patlattı.
—Yapacak bir şey yok. Başıma belayı aldım bir kere!
Marko aşağıda, tekli koltuğa otururup ay ışığını izlerken yavaş yavaş bedeni mayışıyor ve uykuya dalıyordu.
Frances ile Natasha çoktan bir kanepede sarılıp uyuya kalmışlardı. Marko da kendini bu huzurun içine bırakmak üzereyken aniden konağın kapısı açıldı. Gelenler Steve ve Kyle’idi.
İkisi kendi aralarında bişeyler konuşup gülüyorlardı.
Marko ayağa kalktı ve ikisine yaklaştı:
—Biraz sessiz olun, dedi.
Steve uyuyan Natasha ve Frances’i gördü.
—Çok özür dilerim. Onların uyuduğunu görmemiştim.
—Nereden geliyorsunuz?
Kyle;
—Diğer ailelerden biraz istihbarat almaya çalıştık.
Marko, Kyle ve Steve mutfağa geçtiler ve hepsi sandalyelere oturdu. Kyle sigarasını çıkarıp yaktı.
Marko;
—Bıraktığını sanıyordum, dedi.
—Sadece ara sıra.
Kendi aralarında bugün hakkında konuşmaya devam eden grup, mutfağa Matthew’in girmesi ile konuşmayı kesti.
Matthew;
—Marko ve Steve. Yeni bir göreviniz var, dedi.
Steve heyecanlandı.
—Nedir?
—Üst insanları katleden kıvılcım kullanıcıları varmış.
Kyle, “Kıvılcım kullanıcıları” lafını duyduktan sonra şaşırmıştı. Kıvılcım tekniği Stella ailesinin tekniğiydi. Kyle da eskiden bir Stella'ydı.
—İlk önce Stella ailesinin konağını kontrol edin.
Kyle atıldı;
—Bu görev için ben daha uygun olmaz mıyım, diye sordu.
—Belki de şüphelilerden birisindir.
—Saçmalık! Tüm gün Steve ile birlikteydim.
—O halde Steve’in de mi şüpheli olduğunu varsaymalıyım?
Kyle iç çekti ve;
—Tamam... Ben gitmiyorum, dedi.
Matthew güldü.
—Şaka yapıyorum! Senin için başka bir görevim var, dedi.
Kyle ise;
—İlgimi çektin, dedi gülümseyerek.
—Yeni öğrencilerden sen sorumlusun.
Kyle biraz düşündü. Bu görev çoğu ailede bulunan önemli bir görevdi. Kimisi bu görevden heyecan duyardı kimisi ise “Bu saatten sonra çocuk mu bakacağım?” derdi. Ama bu görev genellikle en güçlülere verilirdi.
Kyle, Marko’nun gözüne baktı ve;
—Yapacak bir şey yok, bu görevi sadece ben yapabilirim, dedi.
Marko gülümsedi.
—Belki de haklısındır...
Kyle bu tepkiyi beklemiyordu. Marko ile bu konu hakkında bir çok tartışma yaşamışlardı. En güçlü kim? Kyle düşündü.
“Marko gittikçe daha da mı yumuşuyor?”
...
Steve ile Marko ertesi sabah, görevleri için konaktan ayrıldılar. Kyle ise konakta kalıp Vernon ile konuşuyordu. Kyle ile Vernon abi kardeş gibiydi. Vernon, Kyle’ın gücünden etkilenmiş ve tamamen onu örnek alıyordu. Kyle örnek alınacak en iyi adamlardan biriydi. Vernon ise güçlü olma yolunda doğru bir adım atmıştı.
Kyle ise Vernon’un sürekli savaşma isteğini beğenmiş, bir nevi onu eğitiyordu. İçinde sönmek bilmeyen o ateşi görebiliyordu. Bu ateşin kontrol altına alınması gerektiğini de çok da iyi biliyordu.
Vernon kanepede otururken dün geceden beri aklına takılan o soruyu sordu.
—Gelişimin bir sonraki aşaması için; üst insanlar birbirlerini katledip, kendi kanlarını mı tüketmeliler?”
Kyle bu fikri duyunca şaşırdı. Eski günlere daldı. Bu fikri ilk defa duymamıştı. Düşündü ve kendi mantığına yatan cevabı verdi.
—Bilmiyorum. Olabilir fakat büyüklerimizin koydukları kurallara ters düşer bu. Bu kuralların koyulma sebepleri var. Atalarımıza göre huzur herşeyden önce gelir. En neticesinde kurallara uymak zorundayız.
Vernon düşündü.
—İnsan kanı içmek bünyemize zarar verir mi veya gelişimimizi engelleyebilir mi?
Kyle kendi fikrini söylemekten hiç çekinmedi.
—Bu gelişim saçmalığı tamamen kafada yatıyor.
Vernon yerinden fırladı:
—Bu çok mantıksız!”
Kyle Vernon’un verdiği tepkiye güldü. Vernon’un yüzünde ona göre çok komik bir ifade vardı. Kyle ciddileşti.
—Gelişim için doğa ile iç içe olman lazım. Bunu kafana kazıman gerek. Herşeyi doğanın akışına bırakmalısın. Dışardan gelen bir müdahale, yani gelişime devam etmek için dışardan etkenler kullanırsan en sonunda bahsettiğimiz gelişmiş olmazsın.
Vernon merakla;
—Peki ya ne olursun, diye sordu.
—Süper insan deneyinden çıkmış; bir boka yaramayan, sadece kendi egosunu tatmin edip, ortalıkta dolaşan biri olursun.
Vernon kanepeye oturdu ve elini yüzüne götürüp düşündü.
Kyle;
—Tabii ki böyle olmak isteyen insanlar da vardır, diye ekledi.
Vernon camdan dışarı baktı ve yüzünü güneşe çevirdi. Güneşe bakmak onu rahatsız etse de bakmaya devam etmek istiyordu. Acı vermiyordu ama rahatsız ediyordu, aynı zamanda nasıl zevk verebiliyordu?
Vernon en sonunda yüzünü Kyle’a çevirdi.
—İnsanoğlu tahminen kaç yıla bir üst seviyeye ulaşır?
—O günü görebileceğimizi düşünmüyorum. Çocuklarımıza, torunlarımıza daha iyi bir gelecek için çabalamalıyız.
—Çocuk demişken, ne zaman çocuk yapmayı planlıyorsun?
Kyle bu soruya hazırlıksız yakalandı. Daha önce hiç düşünmemişti. Hayatında hiç aşık olmamıştı. İnsanlarla da çok konuşan biri değildi.
Kyle gülümsedi.
—Umalım ki üst seviyeyi bundan önce görürüm.
Vernon bu cevabi beklemiyordu. “Kyle evlenme fikrine bu kadar karşı mıydı?” diye düşünüyordu.
Kyle sırtını kanepeye yasladı ve tavandaki büyük avizeye baktı.
—Bazen bazı şeyler sadece dert verir. Neden derdime dert katmak isteyeyim ki?
Vernon ise camdan tekrardan güneşe baktı.
—Bu hayatta bir olayın sadece tek bir duygu verdiğini düşünmüyorum. En kötü olayın içinde bile mutluluğua çıkan bir kapı olabilir.
O sırada:
Marko ve Steve güneşin en tepede olduğu saatte Stella ailesinin konağına yürümeye başlamıştı