Valerien Bölüm 3
Vernon ile Frances şehrin içine girmek üzereydiler. Vernon kendinden emindi. Hayatında ilk defa insanlar ile aynı ortamda bulunma şansını yakalamıştı. Onları daha yakından inceleyebilirdi
Çocukluğundan beri anne baba sevgisi görmeyen Vernon yalnızca güçlenmeye odaklanmıştı. Valerien konağında ki uşaklar tarafından büyütülen Vernon, Valerien konağına karşı büyük bir aidiyet duygusu besliyordu.
Belki burda sevgi görmemişti ama onun için hayatta kalmak bile yeterliydi. Frances ile Vernon sonunda şehre giriş yapmıştı. Vernon etraftaki ışıklardan rahatsız oluyordu.
Bu kadar kirli ışıkların bulunduğu ortamda bulunmayan Vernon doğal olarak rahat hissetmiyordu.
Frances, Vernon’un omzunu tuttu.
—Rahat ol. Gergin olmak için bir sebebimiz yok. Biz de insanız onlar da insan.
Vernon derin bir nefes aldı ve rahatladı. Vernon ile Frances kaldırımda kalabalığın arasında sakin sakin yürüyordu.
Vernon kaldırım kenarındaki dükkanların reyonlarını inceliyordu. Vernon her yeri incelerken Frances sadece sokak tabelalarına bakıyordu.
Bir kıyafet dükkanının önünde bir tabureye oturmuş duran yaşlı bir adam Vernon’un meraklı bakışlarını yakalamıştı.
Adam gülümseyerek, bir satıcı edasıyla Vernon’a doğru;
—Ne arıyorsun delikanlı, diye sordu.
Vernon çok şaşırdı ve ne diyeceğini şaşırdı. Adamın Vernonla konuşması Vernon’u şaşırtmıştı. Vernon “Acaba bir şeyi mi fark etti? Yoksa üst insan olduğumu mu anladı?” diye kendi kendine paranoyaklaşıyordu.
—Dilini mi yuttun delikanlı?
Vernon hâlâ bişey söyleyememişken Frances, Vernon’un bulunduğu durumu fark etti ve hızlıca Vernon’un kolundan tuttu ve yürümeye devam ederken Vernon’u da peşinden getirdi.
—Birşey derlerse cevap vermek zorunda değilsin. Yalnızca önüne bakıp yürümen yeterli.
Vernon iç çekerek;
—Haklısın ama bu durum çokta alışkın olduğum bir durum değil. Gözlerine bakıyorum diye neden baktığımı sormak mı zorundalar? Bizden şüphelenmiş olamazlar mı, diye sordu.
—Şüphelenseler bile bişey olmaz. Yanlış bişey yapmadık.
—Ya diğerlerinin ifşa olmasına sebep olursak?
—Daha da dikkatli olalım o halde.
Vernon ile Frances uçsuz bucaksız kalabalığın olduğu kaldırımda yürümeye devam ediyordu.
Vernon;
—Ne zaman varacağız, diye sordu.
Frances tam Vernon a cevap verecekken bi anda durdu.
Vernon, Frances'e dönüp panikle;
—Ne oldu, diye sordu
Frances kaldırımın ortasında durmuştu. Geçen insanların Frances’e bakışları Vernon’u rahatsız etmişti.
—Plan iptal geri dönüyoruz.
Dedi Frances ve aniden hızlı yürümeye başladı.
Vernon da Frances’in arkasından koşarken;
—Ne oluyor, diye sordu.
Frances ise
—Şehre girdiğimizden beri 2 adam bizi takip ediyor, dedi.
Vernon bunu duyunca kafasını çevirdi, Vernon kafasını çevirdiği anda Frances, Vernon’un karnına hafif bir yumruk attı.
Vernon acıyla kafasını tekrar Frances’e çevirdi.
—Yine ne oldu?
Frances bıkmış bir şekilde;
—Arkana bakma ve doğrudan beni takip et, dedi.
Yalnızca ay ışığının aydınlattığı, yerde su birikintilerinin, etrafta çöp kovalarının bulunduğu bir çıkmaz sokağa girmişti Vernon ve Frances. Çıkmaz sokak ile karşılaşınca çocuklar oldukları yerde kalakaldılar
Vernon;
—Peki ya şimdi ne yapıyoruz, diye sordu nefes nefese bir haldeyken.
Frances düşündü adamların hâlâ onları takip ettiği ve sokağın dibinde olduklarını biliyordu. Yaşam enerjilerini hissediyordu. Yaşam enerjilerini de sezen Frances adamların üst insan olduğunu da anlamıştı.
—Yapacak bir şey yok. Yüzleşeceğiz, dedi Frances.
Frances ve Vernon sokağın girişine doğru bakıyorlardı.
Su birikintisinden ses ve damla damla sıçrayan su damlalarından sonra iki tane adam silüeti belirdi. Biri dik duruyor ve heybetli, elleri cebinde ve kendinden oldukça emin görünüyordu.
Diğer adam ise kambur duruyor, attığı adımlar hiç güven vermiyordu.
Frances “Bu adam sarhoş mu?” diye düşünüyordu. Ki haklılık payı da vardı. Nerden bakarsan bak bu adam normal değildi.
Adamlar çok yaklaşmadan, yirmi adım uzakta durdular.
Dik duran adam kendini tanıttı.
—Sevgili üst insanlar size kendimi tanıtmaktan onur duyarım. Benim adım Crane. Eskiden Stella ailesinin bir üyesiydim. Bu biraz zaman önceydi tabii...
Diye devam ederken Vernon ve Frances bir üst insanla karşılaştıklarını doğrulamış ve bunun rahatlığı içerisindeydi.
—Yanımdaki arkadaş ise Ryan, dedi Crane.
—Peki Ryan hangi aileye mensup, diye sordu Frances.
Crane biraz duraksadı ve sakince güldü.
—Bizi yanlış anladın. İkimiz de herhangi bir aileye mensup değiliz. Eskiden Stella’daydım. Artık ise değilim, diye ekledi.
Frances’in aklında bir anda kurallar canlandı.
“Yalnızca aile üyeleri, birbirleri ile savaşamaz ve öldüremezdir. Kurala uymayan en ağır şekilde cezalandırılırlar.”
Frances, Vernon’a fısıldadı.
—Üst insanlar diye rahatlama. Tehlikede olabiliriz. Hazır ol, dedi ve ardından Crane’e dönerek;
—Neden Stella dan ayrıldın, diye sordu.
Ryan hırladı. Crane, Ryan’a döndü ve bişeyler fısıldadı ve hemen ardından Frances’e döndü.
Vernon’un gözü bu Ryan denen adama takılmıştı. Bu adamda bir şeyler vardı, Vernon da bunun farkındaydı.
—Stella benim fikirlerimi ciddiye almadı, aksine beni fikirlerim yüzünden cezalandırdılar, dedi Crane
Vernon, Frances’e;
—Kyle abinin eski ailesinden mi bahsediyorlar, diye sordu fakat Crane’nin de duyabileceği bir ses seviyesindeydi.
Frances kafasıyla Vernon’u onayladı.
Crane araya girdi;
—Kyle mı? Siz Valerien ailesinden misiniz, diye sordu.
Vernon;
—Evet öyleyiz, dedi.
Frances, Vernon cevaplamadan onu durdurmaya çalışmıştı fakat başaramamıştı. Crane duraksadı ve düşündü. Bir an sessizlik oluştu. Ardından Crane;
—Ne kadar da garip, dedi.
Frances atarlı bir şekilde,
—Garip olan ne, diye sordu.
—Bir Valerien kovaladığımı düşünmüyordum.
—Ama Valerien kovalıyormuşsun, bunda bir sıkıntı mı var?
—Hayır aksine daha da iyi.
Crane gülümsedi.
—Aslında işimi daha da kolaylaştırır.
Ryan’a eliyle işareti verdi.
Ryan öne çıktı ve salyaları akmaya başladı. Ryan öne atıldı. Vernon hızlıca Ryan’ı karşıladı.
Frances aradan kaçmaya çalışırken bi anda kendisini yerde buldu. Sırtına baskıyı hissetti, ayağa kalkamıyordu. Nefes almakta zorlandı. Kafasını üstüne doğru çevirdiğinde üzerinde Crane’i gördü. Crane dizini Frances’in sırtına bastırmış, Frances’in iki elini de yakalamıştı.
Frances Crane’i görmemişti bile. Ellerini kurtarmaya çalıştı fakat bu mümkün değildi. Hızlı olduğu kadar da güçlüydü. Oldukça hızlıydı. Frances “Kyle kadar hızlı mı acaba?” diye düşünüyordu.
Crane uykusuzluktan esnedi ve Ryan’a;
—Hızlı ol buradaki ilgimi kaybettim, dedi.
Ryan düzensiz yumruklar sallıyordu. Vernon ise bu yumruklardan bazılarını yiyip geriye doğru savrulurken bazılarını engelliyordu. Vernon karşı saldırıda bulunamıyordu. Ryan, Vernon’a göre çok hızlıydı.
Ryan, Vernon’un kafasına sert bir yumruk geçirdikten sonra Vernon bilincini kaybedip yere düştü.
Crane;
—Bu küçük çocuğun işini bitirmekte geç bile kaldın, dedi.
Frances ise;
—Bu kadar kolay olamaz!
Diye bağırdı.
Vernon yere düştü. Ryan,Vernon’un boynunu ısıracakken Vernon kolunu Ryan’in boynuna yapıştırdı ve ittirmeye başladı.
Frances;
—Vernon’u yemeyi mi planlıyor, dedi.
Crane;
—Gelişimin bir sonraki aşaması, dedi.
Frances şaşırdı.
—Hepimiz bir sonraki formumuzda kan içmeye başlayacağız. Tıpkı şuanda bazı ailelerin kan içerek güçlenmesi gibi, dedi Crane.
—Bu yalnızca teori. Doğa ile iç içe olmak ve onu anlamak en sağlıklı yoldur.
—O yol benim yolum değil. Çok sıkıcı değil mi sence de? Ben kendi yolumu buldum
—Bu yol uğrunda ailemden ayrılıp kuralları bozamam.
—Ben kuralları bozmuyorum. Kurallar nedense ailelere üye olmayanlara işlemiyor. Yoksa şuana kadar beni bulurlardı değil mi?
Frances tiksinmiş bir şekilde;
—Sen delisin, dedi.
—En iyi fikirler de delilerden çıkmaz mı zaten?
Dedi kendi kendine Crane.
Yerde hâlâ boğuşan Ryan ve Vernon yavaş yavaş Vernon’un sınırına yaklaşması ile sona eriyordu.
Crane;
—Bu sıkıcı gösteriyi izlemekten sıkıldım. Artık bitir şunu, dedi.
Vernon güldü. Frances ile Crane’in konuşmalarını dinlemişti. İlgisini bir hayli çekmişti.
Crane ve Frances şaşırdı.
—Komik bir şey mi söyledim?
Vernon ise;
—Sana güzel bir gösteri izleteceğim. Gözlerini dört aç, diye bağırdı.
Vernon kolu ile baskı yapmayı bıraktı ve Ryan’in üzerine gelmesine izin verdi. Ryan’ın, Vernon’un üzerine gelmesiyle etraf kan gölüne döndü.
Kanlar fışkırırken Frances korku, Crane ise bu kadar kolay bitmesinden sebeple hayal kırıklığı içerisindeydi.
İki bedende haraketlilik de son buldu ve ayağa bir kişi kalktı.
Frances ve Crane şaşkındı.
Ayağa kalkan kişi Vernon’du ve ağzı kan içerisindeydi.
Vernon, Crane’e;
—Belki de haklısındır, dedi.
Ryan sallanan boynuyla ayağa kalktı ve ayağa kalktığı an Vernon tarafından kalbine gelen yumruk ile son nefesini verdi. Vernon elinin Ryan’in bedeninin içerisinden çıkardı ve kan içerisindeki elini açıp avucuna baktı. Kandan yansıyan ay ışığı Vernon’un zihnini aydınlatıyordu.
—Bu güç inanılmaz. Damarlarımda akan o kanın değerini hissediyorum.
Crane, Frances’in üzerinden kalktı ve gülümseyerek;
—Sen çok ilginç bir çocuksun, dedi Vernon’a.
Bunu der demez bi anda ortadan kayboldu. O kadar hızlıydı ki gözle görmek bile çok zordu. Sadece bir anlığına yeşil bir kıvılcım görünmüştü.
Vernon soluk soluğaydı.
Frances;
—Hızlıca eve dönelim, dedi.
Vernon ise kafasını sallayarak onayladı.
Vernon gülümsemeye devam ediyordu.
Bu kadar gücü daha önce hiç hissetmemişti. Bu güç her insanı kendine bağımlı yapabilirdi.
Vernon aklından çıkarmadan edemiyordu.
“Crane gerçekten haklı mıydı?”
Vernon gülümsedi.
—Bu gelişim olayı gerçekten çok ilginç!
Frances garip bir şekilde Vernon’a baktı. Onu daha önce bu kadar heyecanlı görmemişti.
Frances ve Vernon gece konağa geri döndüler.
Yol boyunca ikisininde zihinleri karmakarışıktı. Crane’in varlığı bu ikisini de düşünmeye itiyordu. İki gencin de aklına girmeyi başarmıştı bu adam.
Bu sırada Crane ise olay yerinden hızlıca uzaklaştıktan sonra ormanın gizli bir yerine gidiyordu.
—Bu çocuklar gerçekten ilginçti. Marko’dan başka böyle potansiyelli birilerinin olduğunu bilmiyordum, dedi Crane kendi kendine.
Crane yapraklarla gizlenmiş, dağın içindeki bir mağaradan geçti. Mağaranın diğer tarafı çok daha farklıydı. Ağaçlar kurumuş ve başka bir canlı popülasyonu yoktu.
Mağaranın diğer tarafiyla buranın tek farkı yaşamdı. Tıpkı Crane’in diğer insanlarla olan tek farkı gibi. Yaşama verdikleri değerdi asıl konu.
Üst insanlar gelişimlerini ilerletmek için hep doğayı anlamaya çalıştılar. Aileler tekniklerini doğadan, dünyadan aldılar. Bu sebeple gelişimin sırrının doğa da olduğuna inandılar.
—Gelişimin tek bir üst aşaması yok! Dallara ayrılıyor. Ne olmak istersen o olursun. Kendini neye hazırlarsan o olursun. Ben güçlü olmak istiyorum. Diğer herkesten daha güçlü.
Kurumuş ağaçların, bitkilerin, kupkuru toprağın kokusunu içine çekti Crane.
—İğrenç!”
Ama gülümsedi.
—Sanırım ben de iğrencim.
Crane kendi kendine doğayı ve gelişimi konuşuyordu. Bunu genellikle her zaman yapardı. Güce tapan bir adamdan beklendiği gibi çok vahşi bir aurası vardı.
Crane kendi kendine gülüyorken kuru yaprağa basınca çıkan o çatırtı sesi Crane’nin sesini kesti. Crane kafasını hemen sese doğru çevirdi.
1.85 boyunda kafasının yarısını kapatan bir kapüşonlu giyen bir adam ve onun arkasında yürüyen 1.70 boylarında sarışın genç bir kadın gördü.
—Siz de kimsiniz, diye sordu Crane.
Adam gözleri ile Crane’i süzdü. Crane’de bunu fark etmişti fakat herhangi bir şey söylemedi. Crane ilk defa kendisininkinden daha vahşi bir aura ile karşılaşmıştı. Adam sanki hemencecik Crane’nin kafasını koparabilirdi.
Kadın;
—Asıl sen burada ne yapıyorsun, diye sordu Crane’e.
Crane ise endişeli bir ifade ile;
—Burası benim evim, dedi.
Adam güldü. Kafasındaki kapüşonu indirdi. Sarı, dağınık saçlı, yüzü solgun bir adam gördü karşısında Crane... Bu yüzü daha önce hiç görmemişti.
—Hangi deli böyle bir yere evim der ki? dedi adam.
Öne atılıp etrafa baktı.
—Burda yaşamdan iz dahi kalmamış.
Crane kendi kendisini cesaretlendirdi.
—Artık bana kim olduğunuz söyleyecek misiniz?
Kadın kaşlarını çattı ve tam ağzını açıcaktı ki adam kadına durması yönünde eliyle bir işaret yaptı.
—Bana G1 diyebilirsin. Arkadaki kadını boşver, onunla bir işin olmayacak.
Crane şaşırdı. G1 lakaplı birini daha önce de hiç duymamıştı. “Kolpa mı sıkıyor lan bunlar?!” diye düşünüyordu. Ama hareket etmesi için daha erkendi. Ağızlarını yoklamaya devam etti.
—Üst insan mısınız? Eğer öyleyseniz hangi ailedensiniz?
—İlk önce bana adını söyleme nezaketinde bulunmaya ne dersin?
—Crane... Adım bu.
G1 biraz durdu ve düşündü.
—Haaa; sen Stella’nın şu deli çocuğusun, dedi gülerek.
—Eskiden öyle derlerdi, dedi Crane sinirli bir şekilde.
—Ne o şuanda deli değil misin?
Crane bu soruya cevap vermeyince G1;
—Bende senin gibi herhangi bir aileye mensup değilim, dedi.
—O zaman burada ne amaçla bulunuyorsun?
G1 ise;
—Sadece keşif. Kendime güçlü adamlardan oluşan bir ekip topluyorum. Öldürmem gereken biri var, dedi.
—Kimi öldürmekten bahsediyorsun?
—Gelişemeyen insanların alayını!
—Normal insanlardan mı bahsediyorsun?
—Şimdilik önceliğim üst insan gibi davrandığını iddia eden fakat aslında hâlâ normal insanlar gibi davrananlar.
—Bunları nasıl yapacaksın?
G1 gülümsedi.
—Var mısın, yok musun?
Crane gülümsedi. Vahşetin olduğu herşeyde bulunmak istiyordu ve bu adam oldukça güçlü görünüyordu. Takip etmek mantiklıydı. “Sen ne kadar deliysen ben de o kadar deliyim G1!” diye kafasından geçirdi.
Crane gülümsedi. Heyecanını gizleyemiyordu.
—Neden bu vahşet döngüsünü vahşetle başlatmıyoruz?
G1 gülümsedi. Kadın ise şaşırdı.
“NEYİN VAR NEYİN YOK GÖSTER BANA G1!” diye haykırdı Crane.
G1 giydiği kapüşonluyu çıkardı. Altında İnce, beyaz bir tişört vardı. Ortaya çıkan kemerinde birden fazla silah göründü.
G1 kapüşonunu kadına doğru uzattı.
—Lütfen tutar mısın? Çok uzun sürmeyecek.
Kadın istemeyerek de olsa kapüşonu tuttu.
G1;
—Hadi baslayalim Crane!
Dedi gülümseyerek.
G1 bir anda Crane’e doğru öne atıldı, yumruğunu gerdi.
Crane ayaklarından çıkan küçük bir kıvılcım ile o da G1’e doğru atıldı ve yumruğunu gerdi.
Hızlıca ortada buluşan Crane ve G1 yumruklarını salladılar.
İki yumruk birbiri ile tokuştu.
Hızın ve yumrukların buluşması ile ortaya çıkan şiddet ile etraftaki çürük ağaçlar kırılmaya başladı.
Ve etrafı duman sardı...