Isekai Boksör Bölüm 22
Kamp alanı, gecenin sessizliğine bürünmüş, sadece hafif esen rüzgarın çadırları şişirip boşaltan sesiyle huzurlu görünüyordu. Göz alabildiğine uzanan karanlık orman, bu sessizliğe doğanın bilindik uğultusunu ekliyordu. Aralardan geçen ay ışığı, yere vurdukça ortamı huzurlu bir mavimsi ışıkla kaplıyordu. Ancak bu huzur, çok yakında bozulmak üzereydi.
Beyaz kıyafetler içinde, ellerinde kılıçlar ve asalar olan bir grup Lucian ve diğerlerinin olduğu kamp alanına doğru hızla akın etmeye başladı. Kamp alanının etrafını sarmışlardı, Lucian ve diğerleri hala çadırlarının içinde uyuyorlardı, ya da onlar öyle sanıyordu.
Grubun lideri öne çıktı, beyaz bir cübbe giyiyordu ve cübbenin üstünde altın renginde işlemeler bulunuyordu. Cildi soluk bir beyaz rengindeydi ve alnına dökülen siyah saçları bayık bakan gözlerini gizliyordu. Elinde bulunan kitabı açtı ve “Ey Kafir, burada olduğunu biliyoruz. Ortaya çık ve kendini göster!” dedi fakat çadırlardan çıkan kimse yoktu.
“Bunu zor yolla mı çözmeyi tercih ediyorsunuz? Öyle olsun!” dedi ve bunu duyan Lucian bir anda çadırdan çıkarak “Tamam tamam biraz sakinleşmeye ne dersiniz? Belli ki burada bir yanlış anlaşılma var, ben her cumartesi sabahı tanrıya daha geç uyanmak için dua ederim.” Dedi alaycı bir tavırla.
“Şakaların arındırılmana engel olmayacak, buraya yüce tanrıçamız adına seni arındırmak için geldim.”
“Arındırmak için mi? Peki bu arındırma nasıl oluyor? Günahlarımı falan mı itiraf edeceğim yoksa infaz mı edileceğim, daha 9 yaşında olduğumu biliyorsunuz değil mi?” dedi masum gözükmeye çalışarak.
Elinde kitap tutan kadın kitabı açtı ve bir çeşit büyülü söz söylemeye başladı.
“Sanırım ikincisi olacak…” dedi Lucian iç çekerek, iki eline de aura aktardı ve ellerini birbirine çarparak büyük bir alkış sesi çıkarttı. Bu Serenna ve Arslan’ın beklediği işaretti, ikisi de ters taraflardan gelerek bir anda grubun lideri gibi gözüken kişinin önünde durdular ve kılıçlarını çapraz bir şekilde liderin boynuna dayadılar.
“Artık konuşmaya niyetin var mı?”
Grubun lideri gibi gözüken kadın Lucian’ın bu sözleri ardından gülmeye başladı, “HAHAHAHA! Bir çift kılıcın tanrının havarisini durdurabileceğini mi sanıyorsun?”
Lucian “Öğrenmenin tek bir yolu var.” Diye cevapladı ve bunu duyan Arslan ile Serenna kılıçlarını önlerinde duran kadının boynuna sapladılar, Arslan arkasını dönüp gülümseyen bir ifadeyle “Plan işe yaradı!” dedi, ama o farkında değilken arkasında bir şeyler oluyordu.
Lucian gördüğü şey karşısında şaşırmış bir şekilde “Ee çocuklar, sanırım geri çekilseniz iyi olur.” Dedi.
Serenna hızlı bir hamleyle geri zıpladı, Arslan ise hala ne olduğunu anlamamış bir şekilde olduğu yerde bekliyordu. “Neler oluyor çocuklar?” diye sordu ve Lucian tüm gücüyle “ARKANA BAK SENİ SALAK!” diye bağırdı.
Arslan arkasına baktığından gördüğü iğrenç şeye inanamadı, boynunu kestiği kadının vücudu büyüyor ve deforme olmuş çamurdan yapılmış balçığa benzer bir yaratığa dönüşüyordu.
Arslan tepki olarak bir anda geriye doğru zıpladı ve kılıcını çekti. “Neler oluyor lan böyle?”
“Ne olduğunu bilmiyorum ama öğrenmeye gerek yok, şu şey daha da büyümeden önce saldıralım!”
Arslan ve Serenna kafasını sallayarak onayladı ve Lucian ile birlikte saldırıya geçtiler. Serenna ve Arslan kılıçlarıyla sağ ve sol taraftan saldırarak canavarın vücudunda devasa kesikler bıraktı, Lucian ise çoktan canavarın önünde duruşunu almıştı ve aurasını yumruk atmak için gereken tüm kaslarına aktararak ayağından başlayıp kalçasına, sırtına, omzuna ve kollarına giden aura ile canavarın vücuduna güçlü bir sağ direk indirdi. Lucian’ın vuruşuyla canavarın vücudunda devasa bir delik oluştu, delik o kadar büyüktü ki içinden birkaç kişi geçebilirdi.
“Bu saldırıdan sonra hayatta kalmasına imkan yok.”
Serenna yavaşça Lucian ve Arslan’a döndü, “Siz de bir gariplik fark etmediniz mi?”
Arslan ne diyeceğini daha cümlesini kurmadan belli edecek bir yüz ifadesiyle “Gariplik mi? ne garipliği?” diyerek cevapladı.
“Diğerleri ellerinde kılıç ve asalar olmasına rağmen hiçbir saldırıda bulunmadılar, sanki öylece durmak için gelmişler.”
Serenna bunları söylerken canavar titremeye ve dalgalanmaya başladı.
Lucian yumruklarını havaya kaldırdı ve pozisyon alarak “Hazırlanın, şu canavar henüz ölmemiş gibi duruyor!” Dedi.
Titreyip dalgalanan canavarın vücudundan bir anda uzanan kollar çıktı ve son hızla beyaz cübbeli adamları yakaladı, yakaladığı adamları hızlıca kendine doğru çekerken onlar ise “TANRIÇA MİTHYSE FEDA OLSUN!” diye bağırıyorlardı. Yakaladığı kişileri vücudunun içine sokuyor ve sanki onlarla bütünleşiyordu.
Arslan canavara baktı ve “Çocuklar, sanırım ne olduğunu anladım!” dedi ve heyecanlı bir şekilde Lucian ile Serenna’ya döndü ama döndüğünde gördüğü tepki sonucunda hayal kırıklığına uğradı. “Sanırım siz de anlamışsınız…”
Canavar, içine çektiği adamları tüketerek yaralarını çok hızlı bir şekilde iyileştiriyordu.
Lucian, “Bunların lanet olası din adamları olmaları gerekmiyor muydu? Hangi sapık inanç lan bu!?” diye isyan etti.
Canavar tamamen iyileşmeyi tamamladı ve hemen saldırıya geçerek balçıksı kollarıyla bir ağacı yerinden söküp Serenna’ya doğru fırlattı, Serenna üstüne gelen ağacı ortadan ikiye kesti ve “Sadece Igrapth’da binlerce din olduğunu düşünürsek herhangi biri olabilir dedi.”
Lucian Serenna’ya baktı ve içinden “Az önce arkadaşlarını yiyen devasa bir çamur canavarı tarafından suratına bir ağaç fırlatıldı ve ardından onu ikiye yarıp hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam mı ediyor? Sadece havalı abla olmak istiyorsun değil mi?” diye düşündü, Serenna ne düşündüğünü anlamış bir şekilde Lucian’a asık bir surat ifadesiyle “Savaşa odaklansan iyi olur.” Diye ekledi.
Konuşmalarından faydalanmak isteyen canavar çoktan bir ağacı daha yerinden sökmüştü ve son hızla Lucian’a fırlatmıştı. Lucian gelen ağacı bir sağ direk ile parçalayarak ortadan ikiye ayırdı ve “Hiç olmadığı kadar odaklıyım.” Dedi. Bunu duyan Arslan gülmeye başladı ve “Bu havalı sözler de ne?” diye bağırdı ve kahkaha atmaya devam etti.
Lucian sinirlendi ve “SİKEYİM, SALDIRIN!” diye bağırdı.
Üçü de hızlıca saldırıya geçtiler, Canavar vücudundan çıkan birden fazla kolla etraftan ağaç ve devasa kayaları kaldırıp fırlatmaya devam ediyordu. Serenna üstüne gelen ağaçları sanki tereyağı gibi kesiyor ve ilerlemeye devam ediyordu, Arslan ise daha barbarca bir kılıç stiliyle kılıcına çok fazla güç vererek her şeyi parçalıyor ve canavara doğru ilerliyordu.
Lucian üstüne gelen ağaçlardan boksörlerin çok sık kullandığı bir teknik olan “İskiv” ile kaçıyordu, İskiv tekniği, dövüş sporlarında rakibin saldırılarından kaçınmak için baş ve vücudu hafifçe eğerek ya da yana kayarak uygulanan bir savunma manevrasıdır. Hızlı ve dengeli hareketlerle vücut kontrolü sağlanarak rakibin yumruğu veya tekmesi savuşturulur, bu esnada bacaklar sabit tutulur ve sadece üst vücut eğilir. İskiv sırasında rakibin saldırısını doğru zamanlamayla savuşturmak, aynı zamanda hızlı bir kontra atak yapma fırsatı da sunar. Bu teknik, saldırıları savuşturmanın yanı sıra savunma ve atak dengesini de korumaya yardımcı olur. Tabii buradaki yumruklar ve tekmeler canavarın seri bir şekilde fırlattığı devasa ağaçlar ve taş parçalarıydı. Lucian ve diğerleri tüm saldırılardan kaçıp saldırılar yapmaya devam ediyordu fakat canavar vücudundan çıkan sınırsız kollarla daha fazla müridi sindirerek iyileşmeye ve saldırmaya devam ediyordu.
Serenna kılıç darbeleriyle canavara saldırmaya devam ederken bağırarak diğerlerine seslendi ve “BU ŞEY BİZ ONA SALDIRDIKÇA İYİLEŞMEYE DEVAM EDİYOR VE GİT GİDE DAHA DA BÜYÜYOR, MÜRİTLERİN SAYISINA BAKARSAK BU SAVAŞ ÇOK UZUN SÜRECEK VE BUNA DAYANMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL!”
Bunu duyan Arslan sinirlenerek daha güçlü ve hızlı saldırılarla canavara saldırmaya ve “BEN SABAHA KADAR DÖVÜŞEBİLİRİM!” diye bağırmaya devam etti fakat Arslan’ın bile yorulduğu görülebiliyordu, tüm bu olanlar esnasında Lucian’da yorulmuştu ve ne yapacağını düşünüyordu. En sonunda bir planla çıkagelmişti.
Lucian: “Bir planım var! Ama ben canavarla savaşırken sizin müritler tutmanız ve canavarın onları ele geçirmesine engel olmanız lazım!”
Serenna: “Bu canavarla tek başına mı dövüşeceksin!? Üçümüz bile onu zor tutuyoruz, tüm saldırılarını sana odaklarsa hayatta kalamazsın.” Dedi ama Arslan onunla aynı düşünmüyor gibiydi.
“Tamam, sağ taraftaki müritleri ben alırım!” diye bağırdı, Arslan’ın bu sözlerini duyan Serenna “Kafayı mı yedin? Hiçbir şey demeden Lucian’ı tek başına mı bırakacaksın?”
Arslan şaşkın bir şekilde cevapladı ve “Tek başına bırakmak mı? Tek başına kalan Lucian değil canavar olacak.”
Serenna sadece “Pekala…” diyebildi ve sol taraftaki müritlerin yanına koştu. Artık canavar ve Lucian karşı karşıyaydı.
“Pekala seni canavar, baş başa kaldığımıza göre bu bizim ilk randevumuz sayılır değil mi?”
Canavar kulakları yırtan çığlıklar atarak tüm saldırılarını Lucian’a odaklandı ve Lucian’a onlarca ağaç ve dev kayayı aynı anda fırlatmaya başladı. Birkaç ağaç ve taş parçasından kaçmak kolay olsa da şu anda neredeyse on katı fazla saldırıdan kaçması gerekiyordu ve bu kolay değildi, neyse ki boks teknikleri ve büyüler onu geride bırakmayacaktı. Lucian vücuduna yayılan aurayı mobilitesine katkı sağlayacak şekilde aktardı ve saldırmak yerine sadece kaçınmaya odaklandı, bu şekilde canavar ile arasındaki mesafeyi biraz daha kapayabiliyordu. Bunu gören canavar daha fazla ağaç ve taş fırlatmayı bıraktı.
“Sanırım artık romantik bir şeyler yaşamaya hazırsın, fakat yediğin insanların parasını ben ödemeyeceğim.”
Lucian’ın alaycı sözlerinden sonra Canavar vücudundan çıkan kolların sayısını arttırarak yüzlerce kolla Lucian’a saldırmaya başladı, kolların ucu o kadar sivriydi ki herhangi bir darbe büyük bir hasar bırakabilirdi. Lucian sadece aura’nın yeterli olmayacağını anladığında hızını arttırmak için rüzgar büyüsünü de kullanmaya başladı. Rüzgar büyüsünü tam olarak mükemmel şekilde yapması gerekiyordu yoksa hareketi bozulabilir ve kollardan biriyle vurulabilirdi. Lucian son hızla kollardan kaçmaya çalışsa da vücudunda ufak kesikler oluşmaya devam ediyordu, son anda yüzüne doğru gelen kolu fark eden Lucian ani bir hareketle kaçtı ve yanağında bir kesik oluştu.
“Tamam hesabı ben öderim yani lütfen biraz sakinleş!”
Canavar tüm kollarını geri çekti ve durdu.
“Bu sefer işe yaradı mı?”
Canavar tekrar titremeye başladı ve vücudundan neredeyse binlerce kol çıkardı.
“Sikeyim, belki de tek başıma savaşmak kötü bir fikirdi…”