Omniscient Reader's Viewpoint Bölüm 8 Kısım 2 - Ana Karakter (II)

[Sponsor Seçimi sona erdi.]

Havada süzülen mesajları izlerken derinden bir nefes aldım.

[Bazı takımyıldızları seçiminizden büyük ölçüde etkilendi.]

Evet... şimdi başlıyordu.

[Takımyıldızı 'Dipsiz Kara Alev Ejderhası' seçiminizden büyük ölçüde hoşnutsuzluk duyuyor.]

[Kara Bulut'a ait takımyıldızlar Dipsiz Kara Alev Ejderhası'nın öfkesiyle sarsılıyor. Belli bir süre boyunca Kara Bulut takımyıldızlarının hiçbiri tarafından desteklenmeyeceksiniz.]

Şaşırmadım çünkü bu beklediğim bir mesajdı. Grubu tarafından reddedildiği için her üyenin geri dönmesini sağlamak... Görünüşe göre bu adam orijinal eserde Kim Namwoon'un sponsoruydu. Bu takımyıldızın enkarnasyonundan beklendiği gibi.

[Takımyıldızı 'Şeytani Ateş Yargıcı'ı hayal kırıklığına uğradı.]

[Gelecekte adaletinizi sebatla takip edecek.]

Başmelek Uriel söz konusu olduğunda bu sadece bir hayal kırıklığıydı. Her şeyden önce mutlak iyiliğin takımyıldızları büyük bir adaletsizlik yapmadıkları sürece birinden nadiren nefret eder.

[Takımyıldızı 'Gizli Entrikacı' seçiminizle ilgileniyor.]

[200 jeton sponsor oldu.]

Gizli Entrikacı'nın bana karşı bu hareketini beklemiyordum. İsminin karakteristik özellikleri göz önüne alındığında belki de benim ihtiyatlı oluşuma itibar ediyordu.

[Takımyıldızı 'Altın Kafa Bandı'nın Tutsağı' seçiminizle ilgileniyor.]

Büyük Bilge, Cennetin Eşiti'ne gelince... Açıkçası endişeliydim. Doğru seçimi mi yapmıştım? Bilemiyorum. Belki de önümdeki muazzam fırsatı tepmiştim.

[Bir sponsor seçmediniz.]

Ancak belirli bir takımyıldızı seçmek demek o olasılık ile sınırlı olmak demekti. Sponsorluk sözleşmesi asla adil bir anlaşma değildi. Hayatta kalacaktım ama onların oyuncağı olmak suretiyle hayatta kalacaktım. Eğer beklentilerim doğruysa bir takımyıldızının sponsorluğu altında olmadan da güçlü olmanın bir yolu vardı. Belki de en güçlü sponsorun enkarnasyonundan daha güçlü olmanın bir yoluydu.

[Haha, gördüğüm şey gerçek mi... ilginç bir tercih yok mu? Peki... tamam. Başka bir fırsatınız daha olacak.]

Dokkaebi'nin hilal şeklindeki gözleri bir an üzerimde kaldı.

[Şimdi millet, herkes seçimini bitirdiğine göre... Bir süre burada dinlenin. Bir sonraki senaryoyu hazırlamam gerekiyor. 10 dakika sonra görüşürüz!]

Sponsor Seçimi bittikten sonra dokkaebi ortadan kayboldu. Bize dinlenmemizi söyledi ama bu 10 dakika çok kritikti. 10 dakika içinde mevcut durumu çözmem ve sonraki senaryolara hazırlanmam gerekiyordu. Kafamda sahip olduğum yetenekleri hatırlamaya çalıştım.

[Karakter Listesi] ve [Her Şeyi Bilen Okuyucu Bakış Açısı].

Henüz tam olarak nasıl kullanacağımı bilmiyordum ama bu yetenekler hakkında genel bir fikrim vardı. Bu bir şekilde işe yarayabilirdi.

"Millet, hepimiz buraya toplanalım."

Hayatta kalanlar sözlerim üzerine toplandı. Bana ilk elini uzatan Lee Hyunsung oldu.

"Merhaba, ben Lee Hyunsung."

"Kim Dokja."

"Tanıştığımıza memnun oldum... Gerçi bu sözlerin mevcut durumumuza uygun olup olmadığını bilmiyorum. Daha önce de söylediğim gibi ben bir askerim... daha doğrusu askerdim demeliyim."

"Birliğinizle irtibata geçemiyor musunuz?"

"...Evet."

Elimin etrafındaki kavrama kayda değerdi. Hayatta Kalma Yolları'nın ilk aşamalarında ortaya çıkan bir tankçı karakterden beklenildiği gibi. Lee Hyunsung'u bir şekilde yanıma almalıyım. Şu anda pek bir şeye benzemiyor olabilir ama Lee Hyunsung, Hayatta Kalma Yolları'nın son bölümlerinde gittikçe daha önemli bir figür haline geliyordu.

"Ah, Dokja-ssi."

"Evet?"

"Sana teşekkür etmek istiyorum. Dokja-ssi olmasaydı muhtemelen hepimiz ölmüş olurduk."

"Hayır, hayır lütfen. Durum öyle değil."

"Yaşasaydım bile bir insan olarak yaşayamazdım. Çok teşekkür ederim. Ve... düşündüğüm şeylerden ötürü mahcubum."

Lee Hyunsung derinden eğildi. Aklım biraz karışıktı. Aslında ben hiçbir şey yapmasaydım bile Lee Hyunsung hayatta kalacaktı. Sonra biri omzumu tuttu.

"Hahaha, sözleşmeli çalışanımız büyük bir şey yaptı. Dokja-ssi, adımı biliyorsun değil mi?"

Arkama bakmadan kim olduğunu anlamıştım. Elini omzumdan çektim ve şöyle dedim:

"Biliyorum, Han Myungoh-ssi."

"Ha? Han Myungoh-ssi? Bana 'Bölüm Başkanı' demen gerekmez mi?"

Han Myungoh bu durumda bile hâlâ konumunu kullanmaya çalışıyordu. Gerçekten de Mino Soft'ta otoriterliğin şahıydı.

"Farkındaysan burası şirket değil."

"Hah, şuna bak. Artık işe gitmemeyi mi planlıyorsun? Temel görgü kurallarını nereden öğrendin?"

Han Myungoh'un öfkeli yüzünü gördüğüm an bildiğim dünyanın bittiğini bir kez daha anladım. Karşımdaki adam, senaryo başlamadan önceki dünyanın 'yırtıcısıydı' ve ben sadece yırtıcının bir avıydım. Kesinlikle böyle olmuştu.

"Nasıl düşünürsem düşüneyim, yaptığın çok fazlaydı. Öyle değil mi? Eğer böcekler sendeyse bana haber vermeliydin. Neden onları öylece fırlattın?"

"..."

"Dokja-ssi, bana karşı iyi davranmalısın. Sahiden kontratında ne kadar zamanın kalmıştı?"

Birdenbire her şey saçma gelmeye başladı. Daha önce yaşadığım dünyada çok narindim.

"Han Myungoh-ssi."

"He?"

"Kapa çeneni."

"Ne?"

"Hâlâ durumu anlamıyor musun? Daha önce o piç tarafından vurulmadın mı? Mino Soft mu? Sonun geldiğinde şirketin hâlâ var olacağını mı sanıyorsun?"

Han Myungoh'un yüzü bembeyaz kesilmişti. Gözlerimi diğer insanlara çevirdim. Zaten söylediğime göre bunu kalıcı hale getirmeliydim.

"Tek sorun Han Myungoh-ssi değil. Millet, uyanın artık. Dokkaebi'nin dediği gibi bu bir şaka değil."

"..."

"Sanırım hepiniz durumu kabaca fark etmiş olmalısınız. Nitelikler ekranındaki özel yetenekler. Oyun benzeri bir arayüz. Hâlâ gerçekleri anlamayan var mı?"

Gerçekten de kimse elini kaldırmadı. Bir Güney Koreli için anlaşılması oldukça kolaydı. Akıllı telefonların yüksek yaygınlık oranı nedeniyle RPG türünde oyun oynamamış tek bir kişi bile yoktu. Oyun oynamamış olsalar bile en azından bir kez bile olsa fantastik bir roman okumuşlardır.

Lee Hyunsung iç çekti,

"Bu görevdeyken okuduğum bir roman gibi ama yine de bir türlü anlayamıyorum. Bu gerçekten bir rüya değil mi yani?"

"Bu tamamen gerçek."

Sert cevabım Lee Hyunsung'un gözlerinin hafifçe değişmesine neden oldu.

[Lee Hyunsung karakteri size karşı hafif bir güven hissediyor.]

[Lee Hyunsung karakteri hakkındaki anlayışınız arttı.]

Lee Hyunsung başını salladı.

"Emin olmanız iyi bir şey. O halde şimdi ne yapmalıyız? Dokja-ssi, bir fikrin var mı?"

"Buradan gitmeliyiz."

Tereddüt etmeden cevap verdim.

"G-Gitmek mi? Delirdin mi sen?"

"Dokja-ssi, hiç sanmıyorum..."

Bu sefer Yoo Sangah da katıldı. Görünüşe göre herkes hâlâ uyanmamıştı.

"O zaman burada ne kadar kalacağız?"

Aslında benim argümanım pek mantıklı değildi. Dışarıda canavarlar cenneti vardı. Lakin farkındaydım. Şu anda buradan çıkmamız gerekiyor.

"Ailen hakkında düşündün mü? Ailenin bu karmaşa içinde güvende olduğunu düşünüyor musun?"

"H-Hat bir süredir kapalı. Kakaotalk yok..."

(Ç.N.: Kakaotalk; Güney Kore'nin sahip olduğu, Whatsapp benzeri bir mesajlaşma uygulamasıdır.)

Yoo Sangah umutsuzca haykırdı. Gerçekten de Konfüçyüsçülük Güney Kore'de hâlâ güçlüydü. Lee Hyunsung ve Han Myungoh'un yüz ifadeleri bile 'aile' kelimesini duyunca karardı.

Başını eğmiş olan Lee Gilyoung'un omzunu kavradım. Ayağa kalkan ilk kişi Yoo Sangah oldu.

"Gidelim. Dışarı çıkacağım."

"Ha-Hayır! O şeyin ne dediğini duymadın mı? Burada dinlenin! Hareket edersek kafalarımız patlayabilir!"

Han Myungoh umutsuzca haykırdı.

"Çoğunluğun oyunu alalım."

Önce Yoo Sangah elini kaldırdı akabinde onu ben ve Lee Gilyoung takip etti. Ancak iş oraya kalmıştı. Lee Hyunsung dedi ki:

"...Üssüme gitmem gerekiyor ama bu durumda hareket etmek tehlikeli görünüyor. Ayrıca uyarı da yapıldı."

"Kahretsin hepiniz kendi başınıza gidin! Ben gitmiyorum! Dışarı falan çıkmıyorum!"

Han Myungoh umurumda değildi ama sorun Lee Hyunsung'du. Ne olursa olsun Lee Hyunsung'u yanımda götürmeliydim.

Kuuong!

Kalın demir levha yüksek bir ses çıkardı. 3707 numaralı vagonun demir kapısı hafifçe deforme oldu.

"N-Ne?"

Demir kapı yine kulakları sağır eden bir ses çıkarırken Han Myungoh'un çığlığı duymazdan gelindi.

Kuuong!

Birisi kapıyı kırmaya çalışıyordu. Bu hiç beklemediğim bir durumdu o yüzden düşünmek zorundaydım. Sıradaki senaryo bu muydu? Hayır. Dokkaebi henüz geri gelmemişti. O zaman...

Beynim hızla hareket etti. Küçük tüylerim diken diken oldu ve vücudumu kısa bir ürperti kapladı. Bu o adamdı.

"N-Ne? Herkes dursun!"

Han Myungoh bağırdı ve kapıya doğru ilerledi. Lee Hyunsung da kapıya doğru ilerledi ama ben onu durdurdum.

"Onu durduramazsın."

"Ne?"

"Gitmek zorundayız."

Ağır gözlerle demir kapıya baktım.

"Ha? Ama..."

"Eğer şimdi gitmezsek-"

3707 numaralı vagondan kurtulan tek kişi. Demir kapının ardında kimin olduğunu çok iyi biliyordum.

"Bir sonraki senaryo gelmeden önce hepimiz öleceğiz."

Evet, o adam sonunda geliyordu. Bu hikayenin 'gerçek' ana karakteri.

Novel Türk Discord'una Katıl
Bir hata mı var? Şimdi bildir! Novel Türk'e destek ol!
Yorumlar

Yorumlar