Bilinmezin İçinde Bölüm 28 - Para Bitti Lağn
Beraberce malikane topraklarından ayrıldık ve kasabaya yöneldik. Artık akşamın ilerleyen saatlerindeydik ve geceye geçiyorduk. Sokaklardaki dükkanların neredeyse tamamı kapanmıştı. Sabahın aydınlığını kaybetmiş olan bu kasabada artık Taverna’nın canlı ışıkları daha çok dikkat çekiyordu. Kasabada yayılan tek ses oraya aitti. Ancak o tarafa gitmedik. Malikanede kimse bahsetmemiş olsa da korumalar tarafından Firdevs’in kimliği duyulmuştu. Bu bilgi yetkili grubunun arasında yayılır ve Firdevs’in babasının düşmanlarının kulağına giderse başımıza bela açabilir.
Bu ihtimalden korktuğum için, direkt kasabadan ayrılmayı planlıyorum.
“Efendim.” diye söze girdi Zülfikar. “Utanarak soruyorum ama siz gerçekten her şeyi unuttunuz mu?”
Onaylayarak kafamı salladım. “Birkaç ufak şey dışında her şeyi unuttum evet. Neden sordun?”
“Bu durumda.. eğer sizlerin de izni olursa yolu ben göstermek isterim. Kasabayı avucumun içi gibi bilirim ve şehre gitmek için gerekli faytonu bulabilirim.”
Onun bu teklifi ile gözlerim parladı.
Bu adamı takıma katmak doğru karardı!
“Tabii. Madem çok istiyorsun, göster bakalım.”
“İzniniz için teşekkür ederim efendim.” dedi Zülfikar kafasını sallarken. Ardından kapüşonu ile kafasını örttü ve önden ilerlemeye başladı. Nizami bir yürüyüşü vardı. Yere vuran topuklarının sesi her adımıyla duyuluyordu.
Onun peşinden kasabanın çıkışı gibi görünen bir yere kadar geldik. Orada birkaç fayton duruyordu.
Zülfikar etrafa baktı. “Hay aksi. Saat geç olduğu için kimse yok gibi. Sanırım hepsi Tavernada.”
Yani tahmin edilebilir. Gecenin köründe kim yolculuk yapmak ister ki. Onlar da müşteri çıkmaz diye tavernada takılıyorlardır.
Ancak burada bir sorun var. Ben, Firdevs ile olan yakınlığım nedeniyle tavernada görünmemeliyim. Zülfikar ise kafasını kapüşonla gizlediğine göre halk tarafından görünmek istemiyor.. yani tavernaya gitmek bizim için artık seçenek bile değil.
“Hoor..hooor..hooor.”
O sırada, ilerideki bi faytondan horlama sesi geldi.. yok bu daha çok at arabası gibiydi.
Zülfikar bana bir bakış attı. Ben de kafamla onayladım. “Başka seçenek yok gibi.”
Zülfikar önde olacak şekilde o tarafa doğru ilerledik.
Geldiğimizde yük taşımak için gibi görünen ama yük kısmında tabureler olan bir at arabası ile karşılaştık. At arabasının şoför kısmında yaşlı bir amca uzanmış uyuyordu.
Zülfikar, “Beyefendi?” diye nazikçe seslendi.
“Hoor..hoor…”
Ancak adam tepki vermeden uyumaya devam etti.
“Bayım? Bakar mısınız? Aracınızı kiralamak istiyoruz? Bayım?” Zülfikar denemeye devam etti.
“Hoor..hoor..hoor.” diye horlama devam etti dede.
Tüm bunların işe yaramadığını görünce arabaya doğru ilerledim ve amcanın ortası kelleşmiş kellesinin yanına geçtim. Karanlıkta net seçemesem de saçı sakalı birbirine karışmış çirkin bir suratı var gibiydi.
“AMCAAAA!!!” diye bağırırken onu hızlıca dürtüklemeye başladım.
“HÖĞK!” amca sarstığım sırada gözlerini açtı. “D-DEPREEM!” diye bağırdı korkuyla.
Onun uyandığını görünce sallamayı bıraktım.
Amca şaşkınlıkla etrafına baktı. Nefes nefeseydi. Sonra bakışları bana döndü. Hala afyonu patlamamış gibiydi. “Günaydın amcacım.” dedim ona 32 dişimi gösterip gülümserken.
“Lan a^#$#½ delisi! Seni #$#4磔 amca sövmeye başladı..
Bu sözler yayılmaya başladığı an Zülfikar da Firdevs’in kulaklarını tıkamıştı. Hiçbir şey duymayan Firdevs ise şaşkınlıkla amcanın bağıran öfkeli suratını izliyordu.
Bu sövüş bir iki dakika boyunca durmadan devam etti.
Sonunda durduğunda ise amca normal nefesine dönene kadar birkaç saniye nefeslendi.
“Öhhö öhhö.” diye öksürdü ve lafa girdi. “Ne istiyorsunuz?”
..o kadar sövüşten sonra nasıl normal konuşabiliyor?
“Öncelikle.” diye lafa girdi Zülfikar nazik konuşması ile. “Sizi uyandırdığımız için özür dileriz.” dedi kafasını saygıyla eğerken.
“Evet dileseniz iyi olur.” diye yanıtladı amca küstah bir tonda. Sonra “HAAAĞK!” diye balgamını çekip “PÜÜ!” diyerekten yere tükürdü. “Ee? Ne istiyorsunuz söyleyin. Önemsiz bir şeyse alırımın ayağımın altına.”
Bu dayı çok kaba ha.. az önce onu uyandırdım diye sövmesini anlıyorum. Ben de derin uykudayken uyandırılsam biraz söverdim. Ancak şimdi kendisine nazik davranan birisine bile kabaydı.
Ancak Zülfikar istifini bozmadı. “Biz, Akçamera şehrine gitmek istiyoruz.”
Amca tek kaşını kaldırdı. “Bu saatte mi? Deli mi dürtükledi sizi?”
“Acil bir iş nedeniyle bu saatte gitmemiz gerekiyor bayım. Umarım bize yardımcı olursunuz.”
Amca birkaç saniye çenesini gevredi. Daha sonra 5 parmağını gösterdi. “50 sikke!”
Zülfikar ilk defa şaşkınlıkla gözlerini açtı. “Bayım, yanlış hatırlamıyorsam Akçamera’ya gidiş ücreti ortalama 15 sikke olmalı.”
“Peh! Şehir oğlanı bana bilgi satıyor.” dedi amca küçümser bir tonla. “Sabah gitseydiniz o fiyat olurdu! Kim size gecenin köründe gidin dedi!?”
“Evet ama bayım 50 sikke yine de çok fazla. Biz de sıradan insanlarız. Lütfen merhametli olun. 20 sikke yapsak olmaz mı?”
“Olmaz! O paraya yola çıkacağıma burada yatarım daha iyi! Hem geceleri orman ne kadar tehlikeli biliyor musun? Yapabileceğim en fazla 40 sikke! O da nezaketini sevdim diye bak!”
“İyi sözleriniz için teşekkür ederim bayım. Ancak bu bile hala bizim için fazla. Akçamera Lordu turistik seyahatler için ormanı tertemiz etti. Yani o kadar da riskli değil. İşimiz acil olsa bile eğer bu fiyata olacaksa sabaha erteleyebiliriz. Orta yolu bulalım. 25 sikke olmaz mı?”
“Hıh. Kimi kandırıyorsun çocuk.” dedi sakin ama küçümseyen bir ton ile Zülfikar’ı süzerken. “Gecenin bir vakti, suratını kapşon ile gizleyen bir adam beni kasabadan çıkar diyor.. verdiğim fiyat aslında iyi bile. Hem, tavernaya gitseniz bile bu saatte kimse sizi şehre götürmez.. 35 son teklifim. Ya kabul edin, ya da buradan defolup gidip uyumama izin verin.”
Bu kısımda Zülfikar kararsız kalmış gibiydi.
Onun ticaret yetenekleri beni etkiledi. Bana kendi dünyamdaki iddalı esnafları hatırlattı. Bu adam Agata isimli tüccar kadının yanında çalışırken baya bir şey öğrenmiş gibi.
Ancak o bile şimdi tıkandı.
Anlaşılan.. benim gibi muhteşem bir laf cambazının yardımına ihtiyacı var.
“Öhm.” diye söze girdim ve amcanın dikkatini çektim. “Amcacım acaba bu fiyatı şe-” diye lafa girmiştim ki amca bir anda bağırarak sözümü kesti. “100 SİKKE OLDU!”
..lan daha bir şey demedim.
“Ama efendim!” diye araya girdi Zülfikar çaresiz bir sesleniş ile.
…
…
10 dakikalık bir ikna süreci ile adamı tekrar 35 sikkeye düşürebildi.
Sonra da bana döndü. “Efendim. Elimden gelen buydu.” dedi ve gelip kulağıma fısıldadı. “Aslında seyahat ücreti turistik dönemden dolayı 30 sikke oldu. Ancak dayının haberi yok gibi.. yani normal fiyatta seyahat ediyoruz.” sonra tekrar uzaklaştı. Yüzünde hala hüzünlü bir ifade vardı.
..bu adamın kişiliğinde ‘İyi’ yazmıyor muydu?
Bu kodumun sistemi hiç güvenilir değil..
Sonra Zülfikar, Firdevs’in arabaya binmesine yardım etti.
“Hey!” diye seslendi yaşlı adam. “Ücret peşin!”
“Tabii bayım.” dedi Zülfikar ve bana baktı. “Efendim.”
Ah. Ücretin hepsini ben mi ödeyeceğim? Lan bu adam evden parasız mı çıkmış.. biz mi ona yardım ediyoruz o mu bize belli değil.
Yaşlı adamın yanına gittim ve açılmış ellerine paraları sikke sikke saymaya başladım.
“1 sikke. 2 sikke. 3 sikke.” her bırakışımda amca sayıyı söylüyordu.
“...15 sikke. 16 sikke. 17 sikke.” dedi ve sonra beklemeye başladı.. başka bir sikke daha koymamı bekliyordu.
Ancak birkaç saniye hareketlilik olmayınca bana baktı. Yüzümde çaresiz bir ifade vardı. “Şey.. param bitti.”