Isekai Boksör Bölüm 5 – Büyük Büyücü Sagar
Lucian, hazırlıklarını tamamlayıp eğitim alanına gitti. Daha önce hiç kılıç kullanmadığı için heyecanlı ve aynı zamanda tedirgindi; ne olursa olsun boks yolundan vazgeçmek istemiyordu. Lucian eğitim alanına vardığında, geniş ve açık bir meydanın ortasında sadece bir kişi dışında kimsenin olmadığını fark etti. Zeminde yer yer eski dövüşlerin izleri olan bu alanda, çeşitli kılıç ve zırh stantları sıralanmıştı. Muhtemelen bu kişi, Marki Arthur'un Lucian için çağırdığı özel hocaydı.
Lucian: "Marki tüm alanı sadece ikimiz için kapattığına göre bu adam oldukça önemli biri olmalı," diye düşündü. Eğitim alanının etrafında, dövüşçülerin gölgeleri gibi duran uzun taş sütunlar yükseliyordu.
Lucian, eğitim alanının ortasında arkası dönük bir şekilde bekleyen kişinin yanına yaklaştı. Adamın ince ve kısa bir silueti vardı; omuzlarına dökülen solgun gri bir cüppe giyiyordu. Uzaktan bakıldığında, uzun, dalgalı saçları ve neredeyse kırılgan gibi görünen bir bedeni vardı.
Lucian: "Pek güçlü biri gibi görünmüyor, hatta oldukça çelimsiz birine benziyor," diye geçirdi içinden. Ancak, adama yaklaştıkça, onun üzerindeki cüppenin içindeki ince desenlerin büyü ile parladığını fark etti. Bu desenler, sıradan bir kumaştan ziyade büyülü bir aura yayıyordu.
Lucian: "Merhaba, Marki Arthur tarafından eğitim almak için gönderildim, öğretilerinizi almak için sabırsızlanıyorum," dedi ve adamın arkasını dönmesini bekledi. Adam yavaşça döndüğünde, Lucian onun büyük ve keskin gözlerini gördü. Bu gözler, yaşlı bir bilgeye aitmiş gibi derinlik ve bilgelik yayıyordu.
Sagar: "Ahhh, sonunda geldin! Dramatik bir giriş yapmak için ne kadar süredir arkam dönük beklediğimi biliyor musun ha? Ama artık sabrım tükendi. Kimse sana gideceğin yere zamanında gitmen gerektiğini öğretmedi mi? O küçük bacaklarla yürümek uzun mu sürüyor? Kaç yaşında olduğun umurumda mı sandın ha?" Sagar'ın sesi, yaşlı ve bilge bir büyücüden beklenmeyecek şekilde enerjik ve neredeyse alaycıydı.
Lucian: "Ama tam bana söylenen saatte buraya geldiğimi sanıyorum efendim?"
Sagar: "Ö-Öyle mi?" dedi şaşkın bir şekilde. "Öyleyse buraya 2 saat erken mi geldim!? İlk kez bir öğrencim olduğu için heyecan mı yaptım? Ben, büyük Sagar mı?" diye sessizce kendi kendine konuştu ama Lucian onu net bir şekilde duyabiliyordu.
Lucian: "Bu adam mı benim eğitmenim olacak… Ayrıca bu kişi nereden baksan bir çocuk değil mi?" Adamın kısa boyu ve ince yapısı, genç bir çocuk gibi görünmesini sağlıyordu. Ancak, gözlerindeki bilgelik ve cüppesindeki büyülü desenler, onun sıradan biri olmadığını belli ediyordu.
Sagar kızgın bir şekilde Lucian'a baktı: "Hey, ne düşündüğünü biliyorum. Ben bir çocuk değilim tamam mı? Sadece büyüyle görünüşümü değiştirdim." Bu sırada, Sagar'ın cüppesi hafifçe dalgalandı ve etrafındaki hava bir anlığına titreşti.
Lucian: "Demek büyü ha? Dur bir dakika, yani eğitmenim bir büyücü mü?"
Sagar: "Dur bir dakika, yani eğitmenim bir büyücü mü?" dedi.
Lucian: "Aklımı mı okuyor lan bu?" diye düşündü ve içinden gelen hafif bir ürpertiyle geriye çekildi.
Sagar: "Aklımı mı okuyor lan bu? Eminim şu an düşündüğün şey bunlardır ama ne yazık ki akıl okumaya yarayan bir büyü yok." Sagar'ın gözlerindeki parıltı, onun düşünceleri kolayca okuyabildiğini ima ediyordu.
Lucian rahatlamış bir şekilde derin bir nefes verdi. Eğitim alanının genişliği ve sessizliği içinde, sadece kendi nefesini duyabiliyordu.
Lucian: "Yine de bu yaptığınız oldukça şaşırtıcıydı efendim, bunu nasıl yaptığınızı sorabilir miyim?" Etrafındaki taş sütunlar, sanki her an canlanıp dövüşe katılacakmış gibi görünüyordu.
Sagar: "Adım Sagar, bundan sonra bana ismimle seslen, ben de aynısını yapacağım Lucian."
Lucian: "A-Adımı nasıl bildi!?"
Sagar: "Ahh, lanet olsun her şeye şaşırmayı bırakır mısın? İşte böyle anlıyorum, ifadelerin ne düşündüğünü çok belli ediyor." Sagar, Lucian'ın yüz ifadelerini ve beden dilini dikkatle inceliyordu.
Lucian, Sagar'ın bu yeteneğinin ne kadar etkileyici olduğunu düşündü ve poker face yaparak Sagar'ı şaşırtmaya çalıştı.
Lucian poker face ile Sagar'a bakarak: "Hey, sence şu an ne düşünüyorum?" dedi ve "Uzaylı filler, uzaylı filler, uzaylı filler…" diye düşünmeye başladı.
Sagar gittikçe daha çok sinirleniyordu: "Nereden bileyim lan ben!? Hay sikeyim, hadi şu derse başlayalım artık…"
Lucian: "Emredersiniz Sensei!" Lucian oldukça tatmin olmuş gibiydi.
Sagar: "SAGAR DE LAN BANA!" Dedi ve eliyle Lucian'ın kafasına vurdu. Sagar'ın elinin hafifçe titreşmesi, darbenin büyüyle desteklendiğini gösteriyordu.
Sagar ve Lucian derse başlamak için karşı karşıya geldiler ve Sagar konuşmaya başladı.
Sagar: "Arthur'dan duyduğuma göre daha 3 yaşında birinci yıldıza ulaşmışsın, ayrıca okuma yazmayı da biliyormuşsun."
Lucian: "Ona Arthur diye seslendiğine göre oldukça yakın olmalılar."
Lucian gururlu bir ifadeyle Sagar'a baktı, nedense onun tarafından onaylanmak istiyordu.
Lucian: "Evet Sensei!" dedi özgüvenle.
Sagar: "Yani ne dersem diyeyim sensei diyeceksin ha…" dedi bıkkın bir ifadeyle, daha sonrasında ise derin bir nefes verdi.
Lucian heyecanla kafasını hızlıca yukarı aşağı salladı ve gülümsedi.
Sagar: "Her neyse heyecanlı olman iyi, neden seni eğitmek için bir büyücünün burada olduğunu merak ediyorsundur. Kendini şanslı saysan iyi olur çünkü normal şartlar altında kimseye ders vermezdim! Fakat Arthur'dan bu kadar genç bir yaşta birinci yıldıza ulaştığını duyunca bunu kendim istedim."
Lucian kafası karışmış bir şekilde Sagar'a bakıyordu, hala bir büyücünün ona nasıl bir katkısı olacağını anlamıyordu.
Sagar: "Auranın özünde mana olduğunu biliyorsun değil mi? manayı yoğunlaştırarak auraya çevirirsin ve bu yoğunlaşmış aurayı kullanabilmek için de daha kat kat fazla işlemlerle yoğunlaştırarak oluşturduğun aura yıldızlarını kullanırsın, yani işin temelinde kullandığın şey mana. Birinci yıldız bir aura kullanıcısı olduğuna göre temelleri biliyorsundur o yüzden sana daha fazlasını anlatmayacağım, bundan sonrası daha deneysel olacak!" dedi ve gülümsedi. "Otur ve aurana odaklan, şu aura yıldızın ne kadar güçlüymüş bir görelim!" dedi.
Lucian meditasyon pozisyonuna geçti ve aurasına odaklanmaya başladı. Sagar Lucian'ın kafasına elini koyarak Lucian'ın içine, daha doğrusu aura yıldızına odaklandı. Birkaç saniye boyunca ikisi de aynı pozisyonda kaldı.
Sagar: "Hmm, anlıyorum…"
Lucian: "Anlıyor mu? Bu iyi gittiğim anlamına mı geliyor?" diye düşündü ve aurayı içinde dolaştırmaya devam etti.
Sagar: "Artık durabilirsin." Dedi ciddi bir ses tonuyla.
Lucian acaba durumdan memnun olmadı mı diye düşünerek ayağa kalktı.
Sagar: "Hayatım boyunca böyle bir şey göreceğimi zannetmezdim, teoride mümkün olduğunu düşünsem de böyle bir şeyin olması…"
Sagar ciddi bir ifadeyle Lucian'a baktı.
Sagar: "Lucian, sen hayatından vaz geçtin değil mi?" dedi.
Lucian: "Hayatından vazgeçtin mi dedi o? Yeniden doğduğumu anladı mı? Anlamış olamaz değil mi? Beni öldürecek mi? Beni neden öldürsün ki ben sadece bir çocuğum! Ama bu dünya daha önce olduğum dünya gibi değil, burası tehlike ve ölümle dolu bir dünya. Şu an onunla yüzleşmem imkansız, ne yapacağım? Anlamıyormuş gibi mi yapsam?" diye endişeli şekilde düşüncelere dalmıştı.
Lucian'ın endişelenmiş halini fark eden Sagar araya girdi.
Sagar: "Hey hey sakin ol, yaptığın şey ne kadar tehlikeli olsa da bu benim umurumda değil. Bir büyücü olarak sadece merakımı gidermeye çalışıyorum o kadar, damarlarında kan veya mana akması beni ilgilendirmez."
Lucian: "Dur bir dakika, hayatından vazgeçmekten kastı kalbimden vazgeçmem miydi?" diye düşündü rahatlamış bir şekilde.
Sagar: "Sakinleşmiş gibi görünüyorsun, öyleyse bunu nasıl yaptığını bana anlatmak ister misin?"
Lucian vücudunu nasıl bu hale getirdiğini ve hayatta kalmak için manaya ihtiyacı olduğunu açıkladı, Sagan ile uzun ve derin bir konuşma yaptılar, olayları biraz da yalanlarla süsleyerek sırlarını ortaya çıkarmaktan kaçındı.
Sagar: "Hmm, her şeyi anladım gibi görünüyor. Yine de anlamadığım bir şey var, bu yöntem ilk başta bir kişinin hem büyücü hem kılıç ustası olması için ortaya atılan bir şeydi. Ama sen büyüden haberi bile olmayan cahil birisin, ayrıca ünlü bir kılıç ailesinin soyundan geliyorsun. Öyleyse bunu neden yaptın? Hayatını sadece bunu başarıp başaramayacağını görmek için mi riske attın? Bu sefer 'Nen sadece küçük bir çocuğum' deyip işin içinden sıyrılamazsın haberin olsun."
Lucian: "Sanırım sana göstersem daha iyi olur." Dedi ve ayağa kalktı.
Lucian gard pozisyonu aldı, bir ayağını ağırlık merkezi olması için arkaya attı ve duruşunu aldı.
Sagar: "Ne yapıyorsun? Bana sinirlendin mi yoksa? Beni bir iki yumrukla yenemeyeceğinin farkındasın değil mi? Unutma, ben büyük büyücü-"
Lucian kalçasına, bacak kaslarına, sırtına, omzuna ve koluna aura aktardı ve yumruğunu aurayla doldurarak daha önce denediği aura dolu sağ direğin aynısını savurdu ve Sagar'ın sözünü yarıda kesecek bir patlama ve hava basıncı yarattı. Yarattığı hava basıncından dolayı eğitim sahasının zemini yumruğunu savurduğu yön boyunca parçalandı, ayrıca ayağını koyduğu yerler de çatlamış ve çökmüştü. Sagar'ın şapkası rüzgarla birlikte uçtu ve gümüş saçlarını ortaya çıkardı, yeşil parlak gözleri ise kocaman olmuş, hayran ve merak dolu gözlerle Lucian'a bakıyordu.
Lucian yumruğunu attıktan sonra neredeyse tüm enerjisini tüketmişti.
Lucian: "L-Lanet…" Lucian'ın görüşü yavaşça karardı ve bayıldı.
…
Lucian başında bir ağrıyla yavaş yavaş gözlerini açtı. Etrafına baktığında kendini her yeri kitaplarla dolu olan devasa bir kütüphanede buldu. Yüksek tavanlara kadar uzanan kitap rafları, sayısız kitapla doluydu ve rafların arasında, arada bir hafifçe parlayan büyülü ışıklar süzülüyordu. Rafların ahşabı, koyu meşe rengindeydi ve üzerlerinde yüzyılların izlerini taşıyan işlemeler vardı.
Lucian, bulunduğu yerin büyüklüğüne hayretle baktı. Her bir raf sırasının arasında, kalın kadife halılar serilmişti ve bu halılar adeta ses yutuyordu. Kütüphanenin ortasında büyük bir masa duruyordu; üzerinde açık duran kitaplar, parşömenler ve çeşitli yazı araçlarıyla doluydu. Masanın hemen yanında, ince zarif işlemelerle süslenmiş büyük bir şamdan vardı. Bu şamdanın her bir kolunda, etrafına loş bir ışık saçan mumlar yanıyordu.
Lucian: "N-Neredeyim ben?" diye mırıldandı.
Sagar, kütüphanenin bir köşesinde, uçan bir sandalyede oturuyordu. Sandalye, yerden hafifçe yükselmişti ve yavaşça süzülüyordu. Sagar, bir yandan kahvesini içerken bir yandan da önünde kendi kendine sayfalarını çeviren uçan bir sihirli kitabı okuyordu. Kitabın sayfaları, Sagar'ın hafif bir el hareketiyle sessizce çevriliyordu ve her sayfa açıldığında kısa bir süreliğine parlıyordu.
Sagar: "Merak etme, benim cep boyutumdasın. Manan tükendiği için bayıldın ve ben de seni buraya getirip vücuduna biraz mana aktardım, artık daha iyi olmalısın." Sagar'ın sesi, kitaplarla dolu bu sessiz ortamda yankılandı.
Lucian: "Sensein cep boyutu mu? Yani burası farklı bir boyut mu?" Kütüphanenin her bir köşesi, keşfedilmeyi bekleyen gizemlerle dolu görünüyordu. Rafların arasında yer yer asılı duran büyülü küreler, etrafa hafif bir mavi ışık saçıyordu. Bu ışık, kütüphaneye mistik bir hava katıyordu.
Sagar: "Hayranlık dolu düşüncelerin bittiyse konuşmamıza devam edelim mi?" dedi. Sagar'ın sesi, Lucian'ı kendine getirdi.
Lucian onaylayarak kafasını salladı. Sagar, büyüsüyle Lucian'ı havaya kaldırarak yanına doğru uçurdu. Lucian, havada süzülmenin verdiği şaşkınlıkla etrafına bakındı.
Lucian: "W-Whoaaa!"
Sagar, Lucian'ı başka bir uçan sandalyeye oturttuktan sonra konuşmaya başladı. Sandalye, Lucian'ın ağırlığını hemen kavrayarak yumuşak bir hareketle sabitlendi.
Sagar: "Doğruyu söylemeliyim ki o yumruk epey etkileyiciydi. Auranı kaslarına aktararak büyük bir güç patlaması yarattın değil mi? Yeterli anatomi ve dövüş sanatları bilgisi olmayan birisi için böyle teknik bir yumruk imkansız. Tüm kas fiberlerine dengeli ve mükemmel bir miktarda aura aktardın. Bunu şansa yaptığını düşünsek bile, dövüş sanatları bilgisi olmayan biri yumruk atarken sırt, kalça ve diğer farklı kasları kullandığını bilemezdi. Sadece yumruğuna ve koluna aura aktarırdı ve bu da onun en iyi ihtimalle kolunu kaybetmesine yol açardı. Tabii tüm bunları ihtimaller üzerinde konuşuyorum çünkü yaşayan bir mana deposu olan ve böyle hareketler yapabilecek yaşayan tek kişi sensin."
Lucian dikkatli bir şekilde Sagar'ı dinlemeye devam ediyordu. Sagar'ın söyledikleri, kütüphanenin derin sessizliği içinde yankılanıyordu.
Lucian: "Sadece bir yumruktan bu kadar çıkarım yapabilmesi inanılmaz. Aslında dediklerinde haklı. Okuduğum kitaplardan aura kullanımını ve teknik bilgileri öğrenmiş olabilirim ama önceki dünyadan sahip olduğum anatomi ve dövüş sanatları bilgim olmasaydı böyle bir şeyi asla yapamazdım. Olan her şey iki farklı yaşamın birleşiminden doğan bir güçten başka bir şey değil!"
Sagar: "Peki, sadece kılıç sanatlarıyla uğraşan ve medeniyetten uzakta, iklimin sert olduğu ve çok az ziyaretçi alan kuytu köşe bir sınır bölgesinde yaşayan senin gibi birisi böyle bilgilere nasıl ulaştı? Neler saklıyorsun Lucian? Ya da şöyle mi sormalıyım? Sen kimsin Lucian? Tabii gerçek adın buysa." Sagar'ın gözleri, Lucian'ın üzerine dikkatle odaklanmıştı.
Lucian soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. "Ne yapacağım şimdi?" diye düşünüyordu, endişeyle ilgili düşünceler beynine akın ediyordu. Kütüphanenin büyülü atmosferi, Lucian'ın endişelerini daha da yoğunlaştırıyor gibiydi.
Sagar'ın etrafı bir ışık ile kaplandı ve bir anda yirmilerinin ortalarında olan bir adama dönüştü, bu onun orijinal formuydu.
Sagar: "Bir anlaşma yapmaya ne dersin?" dedi.