Isekai Boksör Bölüm 3 – Wintergate Ailesi
Lucian: "Ben Lucian Wintergate, şu an tam olarak 3 yaşından biraz büyüğüm denilebilir. İlk başlarda yeni ismime alışmak zor olmuştu ama zamanla alıştım, artık Lucian'dım. Ailemden bahsetmek gerekirse sevgi dolu bir anneye ve onun tam zıttı olan görebileceğiniz en soğuk adam olan bir babaya sahibim, doğduğum günden beri beni görmeye çok nadir geldi ve geldiğinde bile benimle pek fazla zaman geçirdiği söylenemez."
Lucian, büyük bir kitap yığınının içinde uzanmış bu dünya hakkında daha fazla bilgi öğrenebilmek için çeşitli kitaplar okuyordu.
Lucian: "Bu dünyanın dilini doğduğum andan beri biliyorum, sanırım Dövüş Tanrısı'nın bahsettiği kıyak buydu. Buna şükürler olsun ki insanların konuşmalarından ve kütüphanede bulduğum kitaplar sayesinde bu dünya ve ailem hakkında daha fazla bilgi edinebiliyorum. 'Wintergate' soyu yüzyıllardır Igrapth Krallığı'nın Kuzey sınırını korumakla görevli, burası kış aylarında o kadar şiddetli kar fırtınalarına ev sahipliği yapıyor ki hiçbir aile bu kadar şiddetli havaya sahip bir sınırı korumak istememiş. Soyumuzu başlatan büyük büyük babamız büyük savaşta Igrapth Kralının yanında savaşıp Kuzey bölgesinde büyük başarılar elde edince Kral tarafından Wintergate soyadı verilip Kuzey sınır bölgeleri ona devredilmiş. Sanırım bu sert iklim ve hava şartları yüzünden babam da soğuk ve sert bir kişiliğe sahip olmuş, nasıl bir çocukluk yaşadığını az çok tahmin edebiliyorum."
Lucian kitapların sayfalarını çevirmeye devam ederken burnuna kötü bir koku yayıldı.
Lucian: "Hm? Bu koku… olamaz değil mi? YİNE Mİ!?"
Lucian'ın bakıcılığını yapmakla görevli olan Lucian'ın özel hizmetçisi Cynthia, kütüphaneden yayılan keskin kokuyu alarak kütüphaneye doğru yöneldi.
Hizmetçi Cynthia: "Demek buradaydınız, Efendi Lucian. Yine kütüphanede! Okumayı bile bilmiyorken neden bu kitaplarla oynuyorsunuz ki?" Cynthia'nın yüzünde yumuşak bir gülümseme belirdi. O, Lucian'ı kendi çocuğu gibi görüyordu ve onun bu meraklı tavrı onu her seferinde gülümsetiyordu.
Lucian: "Lanet olsun, yakalandım. Kaçmalıyım!"
Lucian küçük bacaklarıyla kaçmaya çalışsa da çok uzaklaşamadan Cynthia onu yakaladı ve kucağına aldı.
Lucian: "Bırak beni! Bırak dedim!"
Hizmetçi Cynthia: "Kaçamazsınız efendim, yemek saatiniz geldi." Dedi azarlayıcı bir ifadeyle.
Lucian: "Şu lanet küçük bacaklar! Sanırım gizli silahımı kullanmalıyım."
Lucian gözlerini kocaman açıp tatlı bir ifade yaparak Hizmetçi Cynthia'ya baktı.
Lucian: "Süper tatlı bebek gücü!"
Lucian: "Biraz daha oynayamaz mıyım?"
Lucian: "Bebek taklidi yapmaktan nefret ediyorum…"
Cynthia Lucian'ın tatlılığını görünce kendinden geçti: "Çok tatlııııı! Hayır Cynthia, seni kandırmasına izin verme! En son sefer de böyle olmuştu ve saatlerce kütüphaneden çıkamamıştık!" "Üzgünüm efendi Lucian ama bu sefer bu taktiğiniz işe yaramayacak." Dedi kendinden emin bir şekilde.
Lucian suratını asarak cevap vermeyi reddetti.
Lucian: "Şu lanet bebek vücudu kakasını bile tutamıyor!"
Cynthia, Lucian'ı alıp yemek yemesi için götürürken Lucian Cynthia'nın yakasından tutarak ona bakmasını istedi.
Lucian: "Cynthia, yemeğimi yine sizinle yesem olmaz mı?" dedi umut dolu gözlerle.
Hizmetçi Cynthia: "Üzgünüm efendim ama bu sefer yemekte babanızda olacak, Efendi Arthur herkesin masada beraber olmasını istedi. Ailesini gerçekten çok seviyor olmalı, böyle harika bir babaya sahip olduğunuz için çok şanslısınız Efendi Lucian."
Lucian: "Harika bir baba mı? Tabii herkesin masada olmasını ister, istediği tek şey çocuklarını birbiriyle yarıştırmak. O adamın sevgiden anladığı yok, en güçlü evladı kimse ona daha iyi davranıyor hepsi bu. İlgilendiği tek şey güçlü bir varis yetiştirmek, iyi de neden hep birlikte yemek istedi ki? Bir şeyler planlıyor olabilir mi?"
Hizmetçi Cynthia, yemek odasına yaklaştıklarında Lucian'ı kucağından indirdi ve kulağıma fısıldadı: "Size güveniyorum efendim."
Lucian: "Cynthia bu evde beni karşılıksız seven tek kişi olabilir, her zaman yanımda beni destekleyen birinin olması güzel bir şey. Böyle zamanlarda annemi hatırlıyorum, beraber çok zaman geçirmiş olmasak da…"
Lucian Cynthia'ya gülümsedi ve kendinden emir bir şekilde yemek odasına girdi, masada oturan herkes Wintergate ailesindendi ve herkes aile reisinin gelmesini bekliyordu. Masanın sağ tarafında Lucian'ın En büyük abisi Uther Wintergate ve yanında ise diğer abisi olan Albert Wintergate oturuyordu, Masanın diğer tarafında ise kardeşler arasındaki tek kız olan ablası Serenna Wintergate oturuyordu.
Lucian'ın kardeşleri onun aksine sarı saçlı ve mavi gözlüydü, ayrıca farklı bir anneye sahip olan tek kişi Lucian'dı. Lucian'ın annesinin de altın sarısı saçlara ve okyanus mavisi gözlere sahip olmasına rağmen Lucian görünüşünü tamamen babasından almıştı. Koyu bir saç, ve parlak mavi gözler yerine derinliklerinde kaybolduğunuz korkutucu koyu bir mavi. Aynı rengin farklı tonları resmen kardeşleri işaretler gibi birbirinden ayırıyordu.
Masada iki adet boş sandalye vardı, biri baş köşede olan sandalyeydi, o sandalyenin ailenin reisi için ayrıldığını düşünecek olursak geriye kalan tek sandalye Serenna'nın, yani Lucian'ın ablasının yanındaki sandalyeydi. Lucian kendinden emin küçük adımlarla sandalyenin yanına gelse de bir türlü sandalyeye oturamıyordu.
Lucian: "Şu lanet kısa bacaklar, şu lanet göbek! Fazla mı kilo aldım? Hayır, bunların hepsi gelecekteki kaslı vücudum için bir yatırım! Benim yaşlarımdaki çocuklar çok yemeli ve iyi beslenmeli, ama şu lanet sandalyeye bile erişemiyorsam nasıl kaslı bir vücuda sahip olabilirim ki!?"
Lucian sandalyeye oturmaya çalışırken Serenna Lucian'a yardım etmek için onu kucakladı ve sandalyeye oturttu.
Lucian: "Teşekkürler abla" dedi ve gülümsedi. Yine de ablası yanıt vermeden oturduğu yere geri döndü.
Lucian'ın ablası diğer kardeşlere göre sessiz biriydi, ama diğerlerinin aksine Lucian'a karşı kin beslemiyordu.
Uther: "Bakın bakın kimler gelmiş, bu gelen şu avam kadının piçi değil mi?"
Albert: "Böyle biriyle gerçekten kardeş olduğumuza inanamıyorum, bu avam ile aynı masada oturmak zorunda mıyız?"
Lucian sinirlenmişti, yine de duygularını kontrol etmek zorundaydı çünkü istese de karşısında duran kardeşleriyle fiziksel bir mücadeleye giremezdi, henüz çok güçsüzdü. Fakat bu onun zihnen güçsüz olduğu anlamına gelmiyordu.
Lucian: "Demek piç ha? Tüm bu düşmanlığınızın sebebi annemin bir avam olması mı? Sizden bu sözlerinizin acısını çıkaracağıma şüpheniz olmasın, ama şimdilik biraz sohbet etsek yeterli olur sanırım."
Lucian'ın annesi, babası Arthur'un ilk eşinin aksine avam bir kadındı ve Marki Arthur bunu dile getirmese de herkes ikinci eşine ne kadar aşkla baktığını ve onu ne kadar sevdiğini görebiliyordu.
Lucian: "Aynı babaya sahip olduğumuzu unutuyorsun sanırım canım kardeşim, ayrıca babam bana 'piç' dediğini ve sevgili annemize hakaret ettiğini duysaydı ne derdi acaba." Dedi ve Uther'in gözlerinin içine baktı.
Uther: "Seni küçük! Beni tehdit mi ediyorsun? Sen küçük bir veletten başka bir şey değilsin!" dedi ve sinirle ayağa kalktı, aurasını serbest bıraktı ve bu yüzden Lucian'ı nefes alamadı.
Lucian: "Dayan Lucian, Marki'nin gözü önünde sana zarar veremez!"
Serenna, kınındaki kılıcını tuttu ve ifadesini hiç bozmadan konuşmaya başladı: "Uther, Markinin akşam yemeğinde sorun çıkarmaya cürret edecek misin?" dedi ve ortama derin bir sessizlik hakim oldu.
Uther: "Lanet…" Uther aurasını geri çekti ve Lucian tekrar nefes alabilmeye başladı.
Lucian: "L-Lanet olsun, neredeyse ölecektim. Ne de olsa onlar Kuzeyin koruyucusu olan Arthur Wintergate'in çocukları, en az bu kadar güçlü olmaları gerekir. Erkenden aura'mı geliştirmeye başladığım için şanslıyım, geçenlerde ilk yıldızımı oluşturmayı başardım ama hala onlardan çok güçsüzüm. Serenna daha yeni 5 Yıldızlı bir aura kullanıcısı olmuştu, kardeşler arasında en güçlü kişi olmasında rağmen bir kadın olduğu için varis pozisyonunu otomatik olarak kaybediyor, bu dünyada hukuk hala gelişmemiş gibi. Uther 4 yıldızlı bir aura kullanıcısı ve Albert ise 3 yıldıza sahip. 6 yıldız ve üstü çok nadirdir ve aşırı güçlü olarak görülür, şu ana kadar görülmüş en yüksek seviye ise 9 yıldız ve bu seviyeye ulaşabilen tek bir kişi var o ise Babamız Arthur, bu onun nasıl bir canavar olduğunu kanıtlıyor. Ah, bu arada söylemeyi unutmuş olmalıyım ama Wintergate ailesi nesillerdir tüm Igrapth Krallığındaki en güçlü kılıç ustalarına sahip olmasıyla bilinir. Büyücü falan olsaydık olmazdı sanki, ellerimden ateş topları fırlatabilmeyi isterdim. Fakat ne kılıç ne de büyü, bokstan asla vazgeçmeyeceğim. "
Marki Arthur yemek salonuna giriş yaptı, asil ve sert görünüşüyle kesinlikle korku saçıyordu. İri ve yapılıydı, ikinci eşinin zehirlenerek ölmesinden sonra daha kasvetli bir havaya büründü. Bunu yapanın ilk eşi olduğunu öğrendikten sonra onu idam etmek istese de çocuklarının annesi olduğu için bunu yapmaktan vazgeçti, onun yerine ikinci eşini zehirlemek için kullandığı ellerini keserek onu bu topraklardan sürgün etti ve ona yardımcı olmaya çalışacak herhangi birinin kim olduğu fark etmeksizin idam edileceği emrini iletti. Bu sebepten dolayı kendi çocukları bile Marki'nin ilk eşine yardımcı olamadı, olanlar Serenna'nın umurunda olmasa bile Uther tüm bu olanlar için Lucian'ı suçluyordu. Albert ise Uther'in yancılığını yapan bir aptaldan başkası değildi.
Marki Arthur yemek salonuna giriş yaptığı anda herkes ayağa kalktı, Lucian ise sandalyesinde ayağa kalktı ve herkes gibi babasını selamladı. Marki Arthur oturduktan sonra herkes oturdu ve Marki'nin sözlerini duymak için dinlemeye başladılar.
Marki Arthur: "Gliasas ile her şey nasıl gidiyor Serenna?"
Gliasas Igrapth Krallığının şehirlerinden biriydi ve ülkenin tarımda en önde olan şehri sayılırdı. Kuzey Bölgesi büyüktü ve çok fazla nüfusa sahipti, buna rağmen tarıma el verişli değildi bu yüzden Kuzey Bölgesinin yemek ihtiyacının çoğu Gliasas'dan karşılanıyordu. Serenna'nın varis olamayacağının farkında olan Marki Arthur, kızını evlendirmek istedi fakat Serenna kendinden güçsüz birisi ile evlenmeyeceği konusunda ısrar edince Marki Arthur onu bunun gibi resmi işlerle görevlendirmeye başladı.
Marki Arthur: "Görünüşe göre 5. Yıldıza ulaşmışsın, evlenmemek için elinden geleni yapıyorsun gibi görünüyor."
Serenna: "İltifatınız için teşekkür ederim baba."
Marki Arthur: "Siz de sıkı çalışıyor musunuz?" dedi Uther ve Albert'e dönerek, suratında bıkmış ve yorgun ifade vardı. Sanki tüm işlerden yorulmuştu ve dinlenmek için bu yemeği bekliyordu, belki de gerçekten ailesiyle vakit geçirmek istiyordu. Bu doğru olabilir mi diye bir süre düşündükten sonra "Hiç sanmıyorum." Dedi Lucian kendi kendine.
Uther: "Evet baba, Albert ile antrenmanlara devam ediyoruz. 3. Yıldıza ulaştığından beri Albert de benimle birlikte iblis avına geliyor." Dedi
Lucian: "İblis avı… Wintergate ailesinin Kuzey Sınırını koruduğunu söylemiştim değil mi? Bu dünyada canavarlar, büyücüler, ejderhalar ve daha bir sürü çılgın şeyler var ama iblisler bambaşka bir mesele. Kuzey bölgesinin ilerisi tamamen iblis kıtasından oluşuyor, yıllar önce olan büyük savaştan beri bir sorun yaşanmamış olsa da olası bir savaş durumunda iblislerle yüzleşecek ilk kişi Wintergate ailesidir, bu yüzden güçlü savaşçılara sahip olmamız çok önemli. İblis avı dediğimiz şey Kuzey Sınırına fazla yaklaşan akılsız başıboş iblisleri öldürmek anlamına geliyor, ayrıca iblislerin çekirdekleri yüksek seviye canavarların çekirdekleri kadar değerli ve oldukça iyi para ediyorlar. Kuzey Sınırı ne kadar tehlikeli olsa da bölgenin zenginliğinin büyük kısmı iblislerden geliyor."
Marki Arthur: "Her şey yolunda gibi görünüyor, bu gün neden toplandığımızı merak ediyor olmalısınız."
Lucian: "Yani bana ne yaptığımı ya da nasıl olduğumu sormayacak öyle mi?.."
Marki Arthur: "Lucian, çoktan birinci yıldıza ulaşmış gibi görünüyorsun. Tebrik ederim."
Lucian: "Demek fark etti… bunun olacağını az çok tahmin ediyordum, ne de olsa onun gözünden kaçması mümkün değil ama biraz daha saklamak istiyordum."
Lucian: "Teşekkür ederim Marki Arthur."
Marki Arthur: "Demek bana baba diye seslenmeyeceksin ha…"
Uther: "Birinci yıldız mı? Bu imkansız! O daha sadece üç yaşında!"
Lucian: "Uther'in isyanının sebebini anlayabiliyordum, en güçlü ve zengin soyluların çocukları bile birinci yıldıza en erken 9 yaşında ulaşıyorlar ve Marki Arthur gibi bir dahi bile bu seviyeye 6 yaşında ulaşmıştı, şüpheleri çok mu üzerime çektim?"
Serenna: "Yani Babamız yalan mı söylüyor Uther?"
Uther: "B-Bunu demek istememiştim…" Uther'in Serenna'dan ne kadar korktuğu belli oluyordu ama herkes gibi asıl korktuğu kişi Babası Arthur'du.
Marki Arthur: "Hizmetçilerden duyduğum kadarıyla vaktinin çoğunu kütüphanede geçiriyormuşsun, erken yaşta konuşmaya başladığında yaşıtlarından daha zeki olduğunu anlamıştım ama birinci yıldıza ulaştığın yetmezmiş gibi okumayı da mı öğrendin? Auranı nasıl toplayacağını da kitaplardan mı öğrendin?"
Lucian: "Sözlerimi çok dikkatli seçmeliyim, ona yalan söylersem bunu anlayabilir ve bunun sonucu iyi olmaz ama ona her şeyi de söylemek zorunda değilim."
Lucian: "Haklısınız Marki, okumayı iki yaşımda annemin bana okuduğu masal kitaplarına bakarak öğrendim. Annemin vefatından sonra kütüphaneye daha çok uğrar oldum ve aura ile ilgili kitapları gördüm, daha sonra ise 1 yıl boyunca çalışarak birinci yıldıza ulaştım."
Lucian: "Aslında bunların ufak yalanlarla süslenmiş doğrular, Dövüş Tanrısı sayesinde daha doğduğum ilk andan beri bu dünyanın diline hakimim ayrıca 24 yaşında bir adamın aklına sahip olduğum için bu dünyada hayatta kalmak için güçlü olmam gerektiğini anlamam çok da uzun sürmedi. Ayrıca birinci yıldıza ulaşmam 1 yılımı değil, sadece üç ayımı aldı ve birinci yıldıza ulaştıktan sonra çalışmayı bıraktım çünkü bundan fazlasını bu zayıf ve küçük beden kaldıramazdı. Sırf birinci yıldızı kaldırabilecek bir bünyeye ulaşabilmek için sürekli yemek yedim ve neredeyse obez bir çocuk oldum!"
Uther sırıtarak bana baktı ve konuşmaya başladı: "Bu kadar çalışıyor olman gerçekten gurur verici küçük kardeşim, ama şu fazla kilolarını vermek için de bir şey mi yapsan acaba?" dedi ve gizlice güldü.
Lucian sinirli bir şekilde kaşlarını çattı ve minik bebek ellerini sıktı. Serenna gözleriyle Uther'i susması için uyardı ve Uther tekrardan sessizliğe büründü.
Marki Arthur: "Her neyse, merak ettiğim başka bir şey vardı. Seni auranı kullanarak garip hareketler yaparken gördüm, bir kılıç olmadan aura kullanmanın tehlikeli olabileceğini bilmiyorsun sanırım."
Lucian: "Garip hareketler mi? Y-Yoksa, görmüş olabilir mi? Aura ile boks yapmaya çalıştığımı..."