After The Big Bang Bölüm 3.3 - Keskin Kılıçlar

"Yer yüzünün soğuk gecesi, sadece seninle şekil buldu; buzulları biçimlendiren ve gecelerin karanlığına anlam katan yalnızca sen oldun..."

"Ebedi Gece Krallığı."

Her ruh enerjisi kullanıcısı en güçlü potansiyelini açığa çıkarmadan önce ikinci en güçlü yeteneğini hakim olur.

Prenses, yeteneğinin uyandığı andan beri ilk kez onu İmparator'a karşı kullanacak olmanın heyecanıyla dolup taşıyordu. Tüm bu kavurucu sıcaklığın ortasında, içinde yükselen adrenalin onu daha da heyecanlandırmıştı.

Prenses yeteneğini kullandığı anda, arenayı kaplayan bariyerin içi derin bir karanlığa büründü. Göz açıp kapayıncaya kadar tüm ışık yok oldu, ortamda sadece yoğun bir karanlık ve soğuk his kaldı.

Bariyerin içini artık İzak ne de Freya görebiliyordu.

Her şey Prenses’in kontrolündeki bu zifiri karanlığa teslim olmuştu.

Prenses, yeni yeteneğini ilk kez kullanırken arenayı saran buz gibi karanlık, gücünün ne kadar büyük ve kontrolsüz olabileceğinin bir kanıtıydı.

"İşte bu Elena!"

İmparator, tüm gücüyle ateşini daha da körükledi; alevler çevresinde bir patlama gibi yayıldı, ama karanlık o kadar yoğundu ki, bu devasa alev bile ışığını yaymayı başaramadı.

Ateş karanlıkla çarpışıyor, ama her seferinde karanlık tarafından yutulup duruyordu.

Bu yoğun, baskıcı karanlık, İmparator’un gücünü bastırıyor ve onu adım adım zayıflatıyordu.

"Hislerimle hareket etmem gerekiyor anlaşılan."

İmparator, derin bir nefes alarak gözlerini kapattı, zihnini tamamen boşaltarak tek eliyle kılıcını sıkıca kavradı.

Tüm duyu organlarını keskinleştirip, karanlığın içinde Prenses’in yerini tespit etmeye çalıştı. Alevlerin sıcaklığı etrafını sararken, o tüm dikkatini karanlığın içinde saklanan prensese odakladı.

Sessizlik, sadece birkaç saniye sürdü; ama bu süre, sonsuzluk gibi geldi.

Aniden, Prenses’in rüzgarı yaran hızla bir yerden saldıracağını hissetti, ancak tam yönü kestiremiyordu.

Ve işte o an! Prenses, beklenmedik bir şekilde İmparator’un arkasında belirdi, adeta karanlığın içinden sıyrılıp çıkmış gibi hızla ona doğru hamle yaptı.

Kılıcı, buzdan bir fırtına gibi keskin ve soğuktu, saldırısı adeta yıldırım hızıyla iniyordu.

İmparator, Prenses’in hızını ve saldırı yönünü kavrayıp son anda dönmeye çalıştı, ama Prenses’in ani saldırısı o kadar beklenmedikti ki, İmparator sadece kılıcının kenarıyla savunma yapabildi.

Buz kılıcı, alevlerle kaplı kılıca çarptığında, ortaya çıkan şok dalgası etraflarındaki karanlığı ve alevleri sarsarak bir patlama etkisi yarattı.

Prenses’in hamlesi, tam hedefe kitlenmiş bir avcı gibi, İmparator’un savunmasını delmek için ölümcül bir hızla ilerledi.

İmparator, Prenses’in ölümcül darbesini tam anlamıyla savuşturmak için tüm gücünü kullanmasına rağmen, darbenin şiddeti onu birkaç adım geri itmeye zorladı.

Alevlerle kaplı kılıcı, Prenses’in buz gibi soğuk kılıcıyla çarpışmıştı ve bu çarpışmanın etkisiyle etrafa kıvılcımlar ve buz parçaları savruluyordu.

Hava, patlamanın etkisiyle sarsılırken, İmparator geriye doğru kayarak dengesini yeniden bulmaya çalıştı.

Ancak Prenses, bu ani saldırıyla yetinmeye niyetli değildi. Karanlığın içinden bir hayalet gibi kaybolup yeniden ortaya çıktı; bu kez daha da hızlı ve acımasızdı. İmparator henüz dengesini tamamen bulamadan, Prenses çoktan yeni bir saldırı başlatmıştı.

Kılıcı, adeta buzdan bir kasırga gibi dönerek İmparator’a doğru hızla ilerliyordu. Her darbe, İmparator’un kılıcına çarptığında, onun savunmasını daha da zayıflatıyordu.

İmparator, Prenses’in hızına yetişmek için tüm reflekslerini zorlamaya başladı. Kılıcını savururken, alevler etrafında dökülüyor, karanlığın içinde ışıldayan ateşli bir savunma duvarı oluşturuyordu.

Ancak Prenses, bu duvarı yararak her hamlesinde daha da yaklaşıyordu. İmparator, bir sonraki saldırının nereye geleceğini tahmin etmeye çalıştı ama Prenses, her seferinde beklenmedik bir açıdan saldırarak onu hazırlıksız yakalıyordu.

Prenses’in bir sonraki saldırısı, tamamen sürpriz oldu; aniden havaya sıçrayarak İmparator’un tepesinden saldırdı.

Kılıcını yukarıdan aşağıya hızla indirirken, buzdan bir çığ gibi İmparator’un üzerine doğru kapandı.

İmparator, bu saldırıya karşı koymak için son anda kılıcını yukarı doğru kaldırdı, alevlerini en üst seviyeye çıkararak karşılık verdi.

Kılıçlar bir kez daha çarpıştı, ama bu kez darbenin şiddetiyle yer sarsıldı. Etraftaki karanlık, bu çarpışmanın gücüyle aniden dağıldı, ama sadece bir an için; çünkü Prenses, yere inmeden önce bir dönüş daha yaparak, İmparator’un savunmasındaki zayıf noktayı hedef aldı.

Prenses, havada dönerken İmparator’un savunmasındaki o ince zayıflığı sezmişti. Hızını ve çevikliğini kullanarak bir kez daha kılıcını savurdu, buz gibi keskin bir vuruşla İmparator’u zorlamayı amaçladı.

Ancak İmparator, bu saldırıyı bekliyormuş gibi soğukkanlılığını koruyarak hamlesini planlamıştı.

İmparator, Prenses’in hızla inen kılıcını fark eder etmez, kılıcını bir fırtına gibi savurdu ve alevler etrafında yoğunlaştı. Alevlerin oluşturduğu kalkan, Prenses’in darbesini yakaladı ve bir anlığına iki güç bir kez daha çarpıştı.

Bu sefer, İmparator bir adım öne çıktı. Kılıcını çevik bir hareketle savurdu ve Prenses’in saldırısını boşa çıkararak onun dengesini sarstı.

Prenses yere inerken, İmparator hızla harekete geçti. Alevlerle dolu kılıcını aşağıya doğru büyük bir kuvvetle indirdi, Prenses’in tam üstüne hedef aldı. Prenses, son anda refleksle geri çekildi ama İmparator’un alev kılıcı zemine çarptığında, yer bir kez daha sarsıldı ve alevler arenayı dalga dalga sardı.

Prenses’in etrafında patlayan alevler, onu geri çekilmeye zorladı, ve ikisi bir an için durup birbirlerini süzdüler.

"Yeteneğini ilk defa kullanmana rağmen iyi iş çıkarıyo-."

Prenses, İmparator’un sözünü keserek sert bir sesle, "Buzul Işıklar!" diye haykırdı.

"Ne?"

Bu kelimelerle birlikte, etrafındaki karanlık aniden yoğunlaştı.

Bir an için her şey sessizliğe büründü. Ardından, karanlığın içinden hafif bir parıltılar belirmeye başladı.

Parıltılar hızla büyüyerek arenanın dört bir yanında oluşan buzdan yapılma kristallere dönüştü.

Kristaller, karanlık içinde hafifçe ışıldıyor, etrafa soğuk ve keskin bir ışık saçıyordu.

Her bir kristal, karanlığın derinliklerinden gelen bir yıldız gibi parıldıyor, buzu yansıtan ışık arenanın her köşesine ulaşıyordu.

Karanlık, bu kristallerin etrafında dönüp duruyor, onları daha da yoğunlaştırıyor, ve Prenses’in gücünü arenanın her noktasına yayarak, İmparator’u kuşatma altına alıyordu.

Karanlığın içinde parlayan kristaller, Prenses’in karanlık ve buz dolu gücünün somut bir yansımasıydı; soğuk, keskin ve tehditkar.

Prenses, karanlıkta parıldayan kristallerin gücünü hissederek, onları bir silah gibi kullanmaya başladı.

Arenanın her köşesinde, buzul kristallerinin soğuk parıltısı, mistik bir hava yayıyordu.

Kristaller Prenses’in zihninden gelen bir komutla harekete geçti; sessizce, gölgeler arasından kayarak İmparator’a doğru ilerlediler.

İmparator, alevlerini daha da körükleyerek bu soğuk parıltılara karşı koymaya çalıştı, fakat kristallerin gizemli doğası onu şaşırtıyordu.

Aniden bir kristal patlayarak donmuş yansımalar oluşturdu.

Bu yansımalar, İmparator’un etrafında dans edercesine dönerken, onun hareketlerini taklit ediyordu.

İmparator, gerçek ile yanılsama arasındaki farkı anlamakta zorlanıyordu, her saldırısı boşluğa gidiyordu.

Prenses, bir işaretle kristalleri havaya fırlattı ve kristaller birer soğuk hançer gibi İmparator’a doğru hızla ilerledi.

İmparator, bu buzdan hançerleri fark edip alevli kılıcıyla onları kesmeye çalıştı, ancak hançerler karanlık içinde adeta kayboluyor, bir anda farklı bir açıdan saldırıya geçiyordu.

Bir hançer, İmparator’un kolunu sıyırıp geçtiğinde, keskin soğuk ona acı verici bir donma hissi yaşattı.

İmparator, bu saldırıya karşı koymak için alevlerini kalkan olarak kullanmaya çalıştı, fakat Prenses’in kristalleri bir araya gelip bir buzul kapanı oluşturarak onu sıkıştırmaya başladı.

Karanlıkta parlayan bu kapan, İmparator’u yutmak üzereyken, etrafında dönen kristallerin yarattığı soğuk hava, arenanın sıcaklığını düşürüyordu.

İmparator, buzul kapanının içindeyken alevlerinin güçsüzleştiğini hissediyordu; sanki bu soğuk, onun enerjisini emiyor, ruhunu donduruyordu.

Kapanın soğuk pençeleri İmparator’u iyice sıkıştırırken, Prenses karanlık içinde bir gölge gibi sessizce hareket ediyordu.

Onun her adımı, karanlığın içindeki kristallerle yankılanıyor, her nefes alışında etrafındaki buzlar daha da yoğunlaşıyordu.

Kristaller, bir kez daha harekete geçerek İmparator’un çevresinde dönmeye başladı; bu sefer, İmparator’u tamamen kuşatmak ve onun enerjisini emmek için birleşiyorlardı.

Arenada mistik bir sessizlik hakimdi; sadece kristallerin buzlu parıltısı ve İmparator’un zayıflayan alevlerinin cızırtısı duyuluyordu.

Prenses, bu karanlık ve buz dolu dünyada her şeyi tamamen kontrol ediyordu.

Karanlık onun müttefiki olmuş, buz kristalleri ise İmparator’un her hareketini sınırlayan birer gölgeye dönüşmüştü.

Bu mücadele, artık sadece bir talim değil, aynı zamanda iki zıt elementin mistik bir dansıydı.

Prenses, bu dansın hakimi olarak, İmparatoru yenmek üzereydi.

-Devam Edecek-

Novel Türk Discord'una Katıl
Bir hata mı var? Şimdi bildir! Novel Türk'e destek ol!
Yorumlar

Yorumlar