Bilinmezin İçinde Bölüm 22 - Çiçek Aşkı
Merelyn demek.. yüzündeki hüzün etkileyici. Eğer onu Kağan HOLMES olarak değil de Kağan BOZKURTOĞLU olarak yargılasaydım asla şüphelenmezdim.. ancak şu an herkes şüpheli.
Kapıya doğru yanaşırken kadın da bizi fark edip döndü.
Sonra yüzüne zoraki bi tebessüm kondurup, “Ah bu ne sürpriz.” dedi başını selam verme amacıyla sallarken. “Hoşgeldiniz yönetici bey.. ancak şu an idamda olmanız gerekmez miydi?” bu soruyu sorduğu sırada bakışları grubun arkasına düştü ve.. başını utançla eğmiş olan kâhyaya baktı. O anda yüzündeki sahte tebessüm silindi.
Bakışları tekrar Ferudun’a düştü. “Bu ne demek şimdi?”
Ferudun, tombul eli ile beni gösterdi. “Beyefendi bir dedektif.. cinayeti başkasının işlediğini iddaa ediyor.”
Kadın bana baktı. Baştan aşağı süzdü. “Dedektiflik gibi zeka dolu bir mesleği yapmak için fazla kalıplısınız..”
Omuz silktim. “Eh ne derler bilirsiniz; Sağlıklı vücut sağlıklı akılda bulunur.”
“Hmm.. bu sözü ilk defa duyuyorum ama güzelmiş.”
Aa bizim deyimler burada yoktu değil mi tamam.
Kadın devam etti. “Neye dayanarak böyle bir fikri öne sürdüğünüzü öğrenebilir miyim?”
Gülümsedim. “His.”
Kadın kaşlarını çattı. “His mi? Yani sadece bir his için mi annemin katilini buraya kadar geri getirdiniz?”
“Hanımefendi,” diyerekten ciddi bir şekilde söze girdim. “Acınızı anlıyorum. Annenizi daha yeni kaybettiğiniz için çok sinirlisiniz. Başınız sağolsun.. ancak siz acılısınız diye suçsuz birisini de canına kıyamayız.”
Bakışları karardı. “En azından elle tutulur bir dayanak gösterin.” Zülfikar’a döndü. “Yoksa.. onu kendi ellerimle öldürmeme engel olamam.”
Vay. Bu kadın şehir yöneticisinin ve bu kara giyinimli.. gardiyan tipli adamların yanında böyle şeyler söylemeye cesaret ediyor.
Bakışlarım Ferudun’a düştü. Bir şey demeden ifadesizce duruyordu.. durumdan rahatsız değil gibi. Yoksa.. bu kadın ortağı falan mı?
Belki de cinayeti beraber işlediler ve şimdi olaylar ortaya çıkmasın diye hemen Zülfikar ölsün istiyorlar.
“İçeriye geçtiğimizde gerekli cevapları alacaksınız hanımefendi.” dedim başımı sallarken.
Etrafa baktım. Bu karanlık bahçede kuş uçmuyordu. “Evin geri kalan ahalisi nerede?”
Birkaç saniyelik cevapsızlıktan sonra tekrar kadına döndüm ve hala Zülfikar’a baktığını fark ettim.
Dikkatini çekmek isteyerekten, “Hanımefendi?” diye seslendim.
Kadın, bana bakmadan malikanenin yanımızdaki kapısına ilerlemeye başladı. “İçerideler. Geleceğinizi bildikleri için herkes salonda bekliyor.”
Ne?
Biliyorlar mı?
O zaman bu kadın niye şaşırmış rolü kesiyor?
Bunu katil olduğu için mi yapıyor.. yoksa sadece bir sapık falan mı?
Kadının peşinden içeriye doğru ilerledik.
“Abi bu abla çok garip davranıyor. Katil bu olmasıın..” dedi Firdevs sessizce.
“Firdevs’cim, bir dedektifin gözünde herkes katil olma potansiyelindedir ve herkes şüphelidir.. biz bile.”
Firdevs şok olmuş gözler ile bana baktı. “Ne..! Yoksa..” dedi yavaşça benden bir adım uzaklaşırken.
“..saçmalama gel şuraya. Biz iki gündür ful beraber değil miydik? Olay sırasında yanındaydım ya manyak. Sadece herkesten şüphelenmen gerektiğini söylemeye çalışıyorum.”
“Haa tamam abi yaa.” dedi rahat bi nefes alıp tekrar yaklaşırken. “Öyle desene. Hehe.”
Hepimiz tek tek kapıdan geçtik ve ayak seslerimiz salonu doldururken içeri girdik.
Bir ıslık sesi yükseldi ve, “E tüm kasabayı getirseydiniz. Az gelmişsiniz.” diye alaycı bir erkek sesi duyuldu. Kafamı çevirip baktığımda sandalyeden bozma antika bir koltukta oturan, yaşıtım gibi görünen sarı kısa saçları olan mavi gözlü bi oğlanı gördüm. Ah, yaşıtım gibi derken normal insan yaşıtlarım tabii. Benim kadar kaslı değil.
“Sus Jonas. Şaka yapmanın sırası değil.” dedi yan taraftaki uzun koltukta oturan kadın. Kısa boylu birisiydi. Üzerine etek ve kazak ikilisini giymişti. Kasabada gördüğümden farklı bir tarzdı. Yirmili yaşlarda görünen genç bir suratı vardı. Kahverengi saçları boynuna kadar geliyordu.
Onlar dışında, salonda 3 kişi daha vardı. Bir tanesi, kadının yanında oturuyordu. Benden sadece birkaç yaş küçük gibi görünen genç bir kızdı. Ancak Firdevs’ten daha büyük gibiydi örgü yapılmış sarı saçları vardı ve bizi hiç umursamadan tırnaklarını törpülüyordu.
Bir tanesi ateşi sönük olan şöminedeki kurumuş tahtalar ile oynuyordu. Bu on yaşından küçük görünen bir kız çocuğuydu. Sarı saçları topuz yapılmıştı.
Ve sonuncusu da ayakta duran bir kadındı. Üzerindeki kıyafetlere bakılırsa hizmetçiydi. Saçları beyaz bir toka ile topuz haline getirilmişti. Otuzlu yaşlarda gibiydi. Bize doğru öküze bakar gibi bakıyordu.
O sırada Merelyn de salondaki geniş koltuğa oturdu. Yan yana geldiği zaman tırnaklarını törpüleyen kız ile benzerlikleri seçilebiliyordu. Acaba kardeşi falan mı?
Kahverengi saçlı kadın bana döndü. “Siz, dedektif Kağan HOLMES olmalısınız, değil mi?”
Kim?
Ah dur doğru.
“Evet benim. Anlaşılan bizden önce haberimiz gelmiş.”
Kadın gülümsedi. “Tabii ki. Bizim de kasabada bi adımız var. Annemin seveni çoktur.”
“Görebiliyorum.. herkes peşimizden gelmek istemişti. Ferudun bey zor engelledi.”
“Sağolsunlar Ferudun bey rahatsız olmamızı hiç istemezler.” dedi ona dönüp kafa sallarken.
“O zaman,” diye söze girdim. “Soruşturmaya başlayabiliriz. Öncelikle, cinayet mahalline toplanabilir miyiz?”
“Ne!?” diye çıkıştı mavi gözlü oğlan. “Ben o kan kokan odaya girmem!”
“Kes!” diye sözünü kesti kahverengi saçlı kadın. “Bahsettiğin kan annenin kanı! Beyefendi bize yardımcı olmaya çalışıyor görmüyor musun!?”
Sarı saçlı olan bu sözler ile beraber susup kafasını eğdi. Ancak kaşları çatıktı.. durumdan rahatsız olmuş gibiydi.
Hmm..
Garip..
Agata bu çocuğun annesiymiş. Ancak çocuk annesi hakkında bir olayda bu kadar sert ve umursamaz.. biz buraya geldiğimizde bile konuşma tarzı çocukça ve düşmanca. Sanki burada olmamızdan rahatsız gibi.
Ve bu kahverengi saçlı kadın.. fazla iş birlikci. Bize engel olanlar şüpheli olduğu gibi bizi çok rahat bırakanlar da şüpheli. Neden bize karşı bu kadar hoşgörülü davranıyor? Sarı saçlı kadın bile daha az şüpheliydi.
Kahverengi saçlı kadın bulunduğu koltuktan ayaklandı ve yan taraftaki bi odaya doğru ilerledi. “Buyrun beni takip edin.” dedi ve salonda hali hazırda bulunanlara seslendi. “Herkes gelsin.”
Onun sözleri ile takip etmeye başladık. Gittiği noktadaki kapı gerçekten de salondan seçilebiliyordu. Hatta her yerden görülebiliyor. Yani birisi oraya girdiyse, salonun çevresinde bulunan herkes bunu görebilirdi..
Bahsi geçen odaya girdik.
İçerisi beklediğimden daha büyüktü. Herkes sığdı.
İçeride bir masa, büyük bir yatak ve bir dolap vardı. Bunlar dışında ise kişisel bir eşya yok gibiydi. Ancak, çok fazla süs vardı. Etrafta birçok çiçek vazosu vardı. Kadın adeta bulabildiği her yeri doldurmuş. Duvardaki pencerenin önünde o kadar çok saksı vardı ki iğne atacak kadar bile boşluk kalmamıştı. Yatağının yanı başında da saksılar ve içlerinde çeşitli çiçekler vardı. Odanın tavanında bile avize gibi asılmış bir saksılı çiçek vardı. Hatta kadının yatağının hemen üstündeki duvarda bile vardı. Duvara monte edilmiş platformlarda duruyorlardı. Saksı işini o kadar abartmış ki platformun bir tanesi ağırlık altında yamulup eğimlenmişti bile.
“Waa, ne çok çiçek var! Çok güzeel.” dedi Firdevs heyecan ile.